Çorbamı yavaşça içiyor bir yandan da girdap oluşturuyor sonra onu yok ediyordum. Açelya birden elindeki kaşığı sert bir şekilde masaya bıraktığında kaşığım yerinde sabitlendi ve bakışlarım yavaşça ona kaydı. "İzin verseydin onun ağzına ilaçları tıkacaktım!" Diye homurlandı.
Hafifçe tebbessüm ettikten sonra bende elimdeki kaşığı onun aksine sakince bıraktım. "İnan uğraşmaya değmez. Neyse ki bundan sonra karşıma çıkmayacak." Elimi çenemin altına koyup Açelya'ya baktım. "İnandın mı o serseriye?" Yüzünde aniden beliren tedirginlik hissinin sinirle karışımı olan o ifade duraksamama sebep oldu. Bir kaç dakika sonra kendimi toparlayıp kararsız bir sesle, "İnandım. Çünkü bana söz verdi, tam olarak tanımasam bile o yalan söylemez. En azından beni kullanarak bunu yapmaya kalkışmaz. Kötü olabilir ama seçimlerimiz yüzünden iyi veya kötü olarak nitelendiriliriz, o da bir insan. Hem her iyi insanın düşüncelerinde kötülük gezer tıpkı kötü insanların zihinlerinde iyi düşüncelerin gezmesi gibi. İnandım çünkü yaşadığı şeyler yüzünden kötü olmayı seçmiş. Ve kardeşi için bu sözü vermiş bir insan işte doğrusu bu yüzden ona inanmayı seçtim." Diye mırıldandım.
Açelya derin bir nefes aldı. "Peki sözünde durmazsa? O zaman ne yapmayı düşünüyorsun. Ya sen ona bu kadar inanıyorken düşüncelerini yakıp yıkarsa?" Diye sorunca acı bir gülümseme belirdi ruhsuz dudaklarımda. "Harabeye dönmüş bir kente verebileceğin en büyük zarar orayı onarmandır." Dedim kendimden emin bir sesle. Açelya gözlerini benden çekip parkelere götürdü. Yüzünü dikkatle incelerken düşünceleri hiçbir engelle karşılaşmadan hayali bir yolla etrafa saçılıyordu. Bakışlarımdan rahatsız olmuş olacak ki yerinde kıpırdanıp dalgalı saçlarını iki yanından sarkıttı. Ardından gözlerimiz buluştuğunda, "Sen koluna pansuman yaptırdın mı?" Diye konuyu değiştirerek sorusunu zehirli bir ok gibi bana gönderdi. Hızla gelen okun bedenime girmesine engel olmak yerine gögsümü kabartıp acıyı hissedene kadar gözlerimi kırpmadan oku izledim. Bedenim acıyla tanıştığında zehirin panzehirini aramak yerine ise, bağışıklık kazanmayı öğrenmek için çabalamaya başladım. Eğer uğraşlarım boşa çıkarsa ölümün sarhoşluğuyla tanışacaktım. Aniden gelen ürpertiyle sarsıldım ve başımı sağa sola salladım. "Fırsatım olmadı." Açelya aldığı cevaptan memnun olmamışçasına kaşlarını çatıp ayağa kalktığında ciddi bir ifadeyle karşıma geçti. "Bana acil dolabının yerini göster sonra da içeri geç, nasıl bu kadar sorumsuz olabiliyorsun Deniz? Hayır, sağlığın her şeyden daha önemli. İltihaplanması senin canını daha fazla acıtacaktır. O Çağan'a da soracağım ben. Dağ başında mı yaşıyoruz? Gelmiş koca İstanbul'un göbeğinde kolunu kesmiş. Pisikopat!" Diye söylenmeye başladı. Söyledikleri annemi anımsatınca gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp kendimi tutmaya çalıştım. Parmağını bana doğru tehditkar bir şekilde sallayıp, "Gülme sakın ciddiyim ben." Dedi. Kendimi daha fazla tutmayarak gülmeye başladığımda Açelya'nın yüzündeki büyük bir çabayla göstermeye çaşıştığı sert ifade ortadan kaybolmuştu. Ardından oda gülümseyerek, "Çabuk mikrop kapmasın kaç gündür duruyor kim bilir?" Diye devam etti. Başımı olumlu anlamda salladıktan sonra sandalyeyi geri itip ayağa kalktım. Açelya'nın yanından geçtiğimde mutfaktan çıkıp banyoya girdim. Açelya'da arkamdan girdiğinde yan taraftaki acil dolabını gördü. Oraya doğru yöneldiğinde kapıya yaslanıp kollarımı birleştirdim. Açelya dolabı açtığında en önde duran sargı bezi, oksijenli su, bir parça pamuk ve makası aldı. Dolabı kapatıp arkasına döndüğünde bana kafasıyla git işareti yaptı. Dediğini yaparak kapıdan omzumu çektim, kollarımı serbest bırakıp arkamı döndüm ve salona doğru ilerledim. Koltuklardan birine oturduktan saniyeler sonra Açelya geldi. Yaralı kolumu kazağın dışına çıkardığımda bana ters bir bakış atıp elinde tuttuğu malzemeleri koltuğun yan tarafına bıraktı ve kolumdaki sargı bezine uzanıp çıkarmaya başladı. Koluma bakmak yerine kafamı geri atıp gözlerimi kapattım. Sargı bezi tamamen kolumdan çıkınca, oksijenli suyun tenimde gezinirken geçtiği yerkere bıraktığı acıyı hissettiğimde dişlerimi birbirine bastırdım. Pamuk gezindikçe kolumdaki yanma hissi hafif hafif kendini belli ediyordu. "Canın çok mu acıyor?" Diye sorduğunda başımı olumsuz anlamda sallayarak, "Çok değil." Diye karşılık verdim. Açelya biraz sonra pamuğu geri çekmişti. Özgürlüğüne kavuşan kolumu yine sarmaya başladığında yüzümü butuşturdum, kafamı kaldırıp gözlerimi açtım. "Sarmasan olmaz mı?" Diye sorduğumda Açelya başını olumsuz anlamda salladı. "Birkaç gün daha dayan sonra çıkarırız, yaranın en azından kendini toparlamasına izin ver."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Tutsağı
ChickLit(Düzenlenen kısımları mevcuttur.) GÖRÜLMEMESİ GEREKEN ŞEYLER... "Neden beni izliyordun?" "Seni izlemiyordum. Neden bahsettiğini bilmiyorum." TEHLİKELİ OYUNLAR... "Ha! Bu arada, bir daha ki sefere anahtarı daha güvenli bir yere koymalısın." KORKU DOL...