13/2: #Gerçek#

12.2K 676 39
                                    

Multimedya: Red - Yours Again

13/2: #Gerçek#

"13.Bölüm 'ün 2. partıdır."

Gözlerimi çalan alarmla yavaşça araladım. Hala uykum vardı halbuki ama okula gidecektim işte! Bazen okuldan cidden nefret ediyordum.

Yavaşça kalktım yataktan ve banyoya gidip sabah rutinlerimi hallettim. Pazartesinin lanetinden midir, bilinmez, sakarlığım tutmuştu ve hazırlanana kadar kırıp dökmediğim şey kalmamıştı. Ne saçma bir sabahtı böyle!

Hazırlandıktan sonra montumu da giyindim ve gece gerekli kitapları koyup hazırladığım çantamı alıp evden çıktım.

"Günaydın," dedim arabaya binince Çağatay'a.

"Günaydın," dedi kısaca ve arabayı sürmeye başladı. Biraz soğuk mu davranmıştı, bana mı öyle geliyordu?

Sabah sabah açılmamış olmalı, diye düşündüm ve sessiz kalma hakkımı kullanıp yol boyunca sesimi çıkarmadan arabanın altından kayıp giden yolları izledim.

Okula varıp arabadan indiğimizde kolunu omuzuma atmamış, hatta yüzüme bile bakmadan okula girmişti. Ne yapmıştım da durduk yere soğuk davranmaya başlamıştı?

Ben de hemen arkasından yürümeye başladım ve sınıfa girip yerlerimize geçtik. Neyse ki yanımda oturmaya devam ediyordu!

Acaba ailevi bir sorunu vardı da, bu yüzden mi keyifsizdi?

Aklıma nedensizce Batı'nın balodan sonraki gün bana bencil dediği gün gelmişti. Sanırım ben gerçekten bencildim. Bu ihtimali düşünmeden içimde Çağatay'a öfke büyütmüştüm!

"Çağatay? Bir sorun mu var?" diye mırıldandım ona bakarak. Derin bir nefes verdi ve bana döndü.

"Var,"

"Nedir peki?" diye sordum ama sınıfa giren hocayla beraber herkes ayağa kalkınca konuşma yarım kalmıştı.

Tam üç teneffüs boyunca ne olduğunu öğrenmeye çalışsam da resmen benden kaçmıştı ve öğle arasında Meltem Hocanın yanındaydım. Şu değerler eğitimi projesine gönüllü olarak adımı yazdırmış olsam da ismimi sildirmem gerekmişti. Güven konulu proje benim neyimeydi ki zaten?

Son ders için çalan zille Çağatay sınıfa girdi ve yanıma oturup bana döndü. "Çıkışta bir yerlere gidelim mi? Konuşmamız lazım."

"Tabi," dedim ama içimde kötü bir his oluşmuştu. Umarım kötü bir şey yapmamışımdır...

Son ders de bir şekilde geçince Çağatay ile birlikte beraber sahile gittik ve bir banka oturduk.

"Çağatay, neler oluyor?"

"Bana neden yalan söyledin?" diye sorunca afallamadan edemedim.

"Nasıl yani?"

"Sancaktar Holding 'de çalışıyorsun ve benim haberim yok, öyle mi?"

"Sen," dedim ve duraksadım. "Bunu nereden biliyorsun?"

Neredeyse bağırarak "Konumuz bu mu, Ekim?" diye sormasıyla sahildeki yüzlerin bize dönmesi bir oldu.

"B-ben,"

"Ekim, neden?"

"Acilen paraya ihtiyacım vardı ve kirayı ödeyemiyordum, tamam mı?" dedim ben de sinirle. Bilmeden beni yargılaması hoş muydu? "Sana söylersem izin vermezsin diye düşündüm. Ki zaten söylemeye de utanırdım."

"Ekim, saçmalama. Biz seninle oyun oynamıyoruz, ben senin sevgilinim! Her şeyini paylaş benimle, utanma." dediğinde gözlerimi kaçırmadan edemedim. O kadar kolay değildi.

Kolunu omzuma atıp beni kendine çektikten sonra sıkıca sarıldı ve başıma bir öpücük kondurdu.

"Bana bir daha sakın yalan söyleme,"

"Peki," diye mırıldandım.

"Seni seviyorum," demesiyle gülümsedim ve kafamı kaldırıp yanağına kocaman bir öpücük bıraktım.

"Ben de."

Biraz daha öyle oturduktan sonra Çağatay beni eve bırakmıştı. Arabadan inmeden önce bana istersem işi bırakabileceğimi, bana maddi manevi her konuda destek olabileceğini söylemişti.

Ama elbette kabul etmemiştim.

Eve girer girmez direkt ödevlerimi tamamlayıp konu tekrarı yapmıştım ve biraz daha kitap okuduktan sonra kendimi uykunun huzurlu kollarına bıraktım.

Hey Taksi!  #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin