15: #Hisler#

13.3K 604 66
                                    

Multimedya: Slipknot - Snuff

15: #Hisler#

Yeni bir gün daha... Yeni bir umut, yeni bir gülümseme, yeni bir gözyaşı, yepyeni bir nefes daha...

Ve derin bir nefes daha...

Yavaşça yataktan doğruldum ve soğuğa aldırmadan çıplak ayaklarımla yerlere bastım. Bedenim kısa bir an için birden temas eden soğuk yüzünden ürperse de, buna alışması saniyeler sürmüştü.

Küçük adımlarla banyoya doğru ilerledim ve içeri girince aynaya baktım. Odamda artık bir ayna olmadığından her seferinde odama en yakın yer olan banyoyu tercih ediyordum.

Kolyem "ben buradayım" der gibi parlıyordu ve onun parlaklığı yüzümde istemsiz bir gülümsemeye yol açıyordu. Aleyhime olan kısım ise, bu ışığın benim için içi boş umutlar vaat etmesiydi.

Bana değer verdiğini düşünmekten kendimi alamıyordum ve bu duygu sebepsizce mutluluktan ağlama isteği uyandırıyordu.

Peki, neden bana değer verip vermemesi bu kadar önemliydi?

Ondan hoşlanıyor olabilmemin ihtimali var mıydı?

Elbette vardı.

Ama bu kadar kolay kabul edemezdim bunu, etmeyecektim de. Hislerimi kendi ellerimle itip kendimden uzaklaştırmam ve onların varlığını inkar etmem hiçbir şeyi değiştirmeyecek olsa da içimde küçük bir umut vardı ve ne kadar kırılma ihtimali büyük olsa da ondan başka tutunacak dalım da yoktu.

Hislerim bile ortaya çıkınca bir felakete yol açacağını biliyor ve şu lanet "platoniklik" evresini aşamıyorken, küçük umudumu korkak hislerime tercih ediyordum. Etmek zorundaydım.

Donmuş parmaklarımı yavaşça hareket ettirdim ve musluğu açtım. Soğuk olmasını umursamadan suyu avuçladım ve birkaç kez yüzüme çarptım. Su belki beni kendime getirebilirdi.

Odama gidip hızlıca hazırlandım ve evden çıktım. Yine Çağatay'ı ağaç etmiştim.

Evet, beni hala Çağatay alıp okula götürüyordu. Her ne kadar arabam olsa da, bir ehliyetim yoktu ve arabamı hala kullanamıyordum.

"Günaydın," derken sesi fazla yorgun çıkmıştı. Yine de bunu sabah huysuzluğuna vurdum ve sadece tek bir kelimeyle karşılık verdim.

"Günaydın,"

Yollar arabanın altından su gibi kayıp giderken ben gözlerimle yoldaki beyaz şeritleri takip ediyordum.

Okula vardığımızda aramızdaki sessizlik hala devam ediyordu. Ki ben, bu durumu eşeleyemeyecek kadar yorgun hissediyordum.

Kafamı yattığım yerden kaldırdığımda ne ara günü tamamladığımızı anlamamıştım. Ve bunu anladığımda ise içimde oluşan saf heyecanı dizginlemeyi başaramamıştım.

"Çağatay, beni holdinge bırakır mısın?" dedim hemen kafamı Çağatay'a döndürdükten sonra.

"Niye ki?"

"Şey, Esra ile tasarımlar hakkında konuşmamız lazım."

"Peki," dedi ve okuldan çıktık. Arabaya binerken içimde oluşmasına engel olamadığım kötü bir his vardı. Ve ben, o kötü hissin yalancı olduğumu haykıran sesini de dizginliyemiyordum.

Hey Taksi!  #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin