1.BÖLÜM-YÜZONİKİ OĞLU YEDİ

1.3K 57 70
                                    


1.BÖLÜM

YÜZONİKİ OĞLU YEDİ

Bileğine doladığı ince, deri şeridi çıkardı, elleriyle; uzun, beyaz saçlarını ensesinde topladı ve deriyi çabucak etrafına dolayıp düğüm attı. Erkek mi kadın mı belli değildi. Yüzü kusursuza yakın muntazam hatlara sahipti ama hafif kemerli burnu, kuyrukları aşağıya doğru inen gri renkli gözleri ve daha kalın olan alt dudağıyla güzel ya da yakışıklıdan ziyade sevimliydi.

Çevresi tamamen buzlarla kaplıydı ama üzerindeki gri, incecik şalvar ve gömleğe rağmen üşür gibi durmuyordu. Tedirgin gözlerle etrafına bakındı. Uzun süredir guruba katılma isteği hep reddedilmişti. "Neden şimdi" diye düşündü. Sebebi ne olursa olsun mutluydu. Nihayet anlatılanları kendi gözleriyle görebilecekti. Omzuna dokunan el, yerinden sıçramasına neden oldu.

-Hey! O kadar da korkma Yüzoniki'nin oğlu Yedi. Hadi gel! Vakit geldi!

-Evet efendim. Hizmetinizdeyim.

Yedi'nin karşısındaki adamın; genel anlamda tek farkı, gömleğinin yakasına kadar inen gür sakalıydı. Oda beyaz saçlarını örerek arkasına atıvermişti. Birlikte; uzun adımlarla, iglolardan esinlenerek yapılmış buz duvarları geçip hangardaki yedi uzay gemisinden ortadakine doğru yürüdüler.

-Bize nereye gideceğimizi sormazlar mı efendim? Bildiğim kadarıyla sıkı bir denetim varda!

-Aralarında adamımız var merak etme. Rutin araştırma görevlerinden birine gittiğimizi sanıyorlar.

Büyük uzay gemisine girer girmez sakallı adam hemen kontrollerin başına geçti. Bilgisayara gerekli komutları girerken bir eliyle de Yedi'ye oturması için yanındaki koltuğu işaret ediyordu. Gemi hissedilmeyecek kadar hafif bir sarsıntı ile havalandı.

-Sen ilk defa uzaya çıkıyorsun değil mi Yedi?

-Evet efendim! Yüreğim yerinden çıkacakmış gibi çarpıyor. En yakın giriş noktamızın uzaklığı ne?

Yedi; daha cümlesini bitirmemişti ki beyni; karşılarında korkunç bir güçle dönen anaforu algıladı.

- Bu kara delik değil mi? Derslerde okuduk ama beynim kabullenemiyor bir türlü. Mümkün değil! Parçalanacağız!

Adam; gürültülü bir kahkaha attı. Avucu ile sakallarını sıvazladı;

-Bana ilk uçuşumu hatırlattın. Haklısın. Kara deliğin çekim gücü korkunçtur ve kapılırsan atomlarına ayrılıverirsin ancak karşı koyabilir ve istediğin hızla içine girebilirsen seçenekler önündedir.

-Siz kaç defa geçtiniz efendim?

-Bu efendim lafı canımı sıkmaya başladı. Sadece "Onbir" diyebilirsin. Nasıl olsa aileden tek Onbir ben kaldım. Soruna gelince, yüzlerce kez.

-Şimdi nereye gidiyoruz?

-Göreceksin! Uzun sürmez. Kendini hazırlasan iyi olur, iki dakika sonra deliğin içindeyiz.

Yedi; kayboluş ve geri dönüşünün sürecini, panel üzerindeki göstergeye bakınca anlayabildi. Bedeni işkence görmüşçesine sızlıyor başı dönüyordu. Zorlukla koltuğunda dikilerek "hep böyle mi oluyor" diye fısıldadı.

-Yoo! alışıyorsun. Artık sadece kısa bir şekerleme yapmışım gibi geliyor.

Elini dizine vurup şefkatle yüzüne baktı.

-İyi misin? Ben ilk tecrübe edişimde kusmuştum. -Güldü

-Kaptanın yüzünü hatırlıyorum da! Hadi bir an önce toparlan da arka taraftaki soğutucu giysilerini giyip silahlarını hazırla.

Yedi hazırlanıp geri döndüğünde ekrandaki masmavi gezegeni gördü. Olağan üstü güzellikteydi. Şaşkındı. Yutkundu. Uzun uzun özlemle baktı.

-Bu bizim dünyamız değil mi efendim?

-Evet bizim dünyamızın çok çok eski geçmişi.

Yedi; bir çok soru sormak istiyor ama kendini tutuyordu. Gözleriyle görüp öğrenmek çok daha akılcı olacaktı. Gemi yavaş yavaş alçalarak düzlüğe indi. Çevre; orman ağaçlarıyla kaplıydı. Yükseklerde kalın bir kar tabakası olduğu görülüyordu. Yedi; yüzünü ekrana yapıştırdı. Aydınlık öylesine fazlaydı ki inanamadı. Atmosferdeyken; kitaplarda gördüğü resimler gibi olduğunu düşünüp önemsememişti ama içinde olmak tüylerini diken diken etmişti.

-Biz dışarıya çıkamayız efendim bu mümkün değil! Dışarıda tüm gücüyle hükmünü sürdüren güneş var. Kavruluruz. Alev alev yanar eririz. Ayrıca gemi alıcıları dışarısının sıcaklığını yanlış gösteriyor olabilir mi efendim?

Yedi genzini temizledi. Yüzü kızarmıştı. Yine hata yaptığını düşünüp kendi kendine kızdı.

-Yani Onbir. Af edersiniz. Alışmaya çalışıyorum. Eksi sekiz derece. Oldukça sıcak!

-Abartma diyeceğim ama sende kendince haklısın. Bilmediğin her şey korkutucudur. Şu anda yaz mevsimindeyiz. Soğutucu giysilerini giy dememin nedeni bu işte. O kıyafetler tüm ışınları ve sıcağı filtreler, zarar görmemizi önler. Üçüncü gelişimde kısa süreliğine kaskımı çıkarmıştım. Güneşin buselerini saçlarıma dokundurması, rüzgarın tel tel uçuşturması inanılmayacak kadar güzeldi.

-Ama nasıl mümkün olabilir ya cildiniz?

-Haklısın! Bedelini ödedim tabi. Bir dakikalık özgürlüğün karşılığı olarak, cildim merhemlere hapsoldu sonrasında da günlerce soyulan kıpkırmızı bir yüzle dolaşmak zorunda kaldım.-

Hülyalı gözlerle Yedi'ye baktı- "biliyor musun?" dedi;

-Değerdi, inan ki değerdi.

LÜTFEN OY VE YORUMLARINIZI İHMAL ETMEYİN.:D TEŞEKKÜRLER. SEVGİYLE KALIN:D


MAVİ BUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin