26.BÖLÜM-HOMO SAPİENS'LER DÜNYADA OLABİLİR Mİ?

43 7 16
                                    


26.BÖLÜM

HOMO SAPİENS'LER DÜNYADA OLABİLİR Mİ?

Volante, Dipti ile Ilgar ; sevinçle üzerine atılınca, boş bulunan Murat Can bir çuval gibi tekrar kendini karların üzerinde buldu. Zorlukla nefes almaya çalışıyordu. Durumun farkında olmayan üç çocuk; yüzünü öpücüklere boğuyor bir taraftan da "döndün! Döndün!" diye bağırıyorlardı;

-Sana bir şey oldu zannettik. Çok korktuk! Nerdeyse bizde yanına geliyorduk.

Murat Can o kadar bitkindi ki sadece gülümseyebildi. Ne tekrar kalkacak ne de konuşacak mecali kalmamıştı. Kadim; elini tutarak onu tüy gibi kaldırdı ve ayaklarının titrediğini fark edip kucakladığı gibi kızağın koltuklarına götürüp oturttu.

-Niye bu kadar geciktin arkadaşım? Burada bir savaş çıkıyordu neredeyse.

Murat Can; zorlanarak başını salladı. Küçüklere bakıp kollarını açtı. Hıçkırarak göğsüne başlarını dayayan kardeşlerine sarıldı.

Dipti; gözlüğünü çıkarmış içinde biriken gözyaşlarını boşaltırken Can; parmaklarıyla yanaklarına yuvarlanan inci tanelerini sevgiyle topluyordu.

-Konuştuklarınızı duydum. Tanışmadan önce çok acılar, büyük kayıplar yaşadık onun için başkalarına nazaran birbirimize daha fazla değer veriyoruz. Ama biz sizlerin yeteneğini asla görmezden gelmiyoruz sadece sorumluluk almanıza kıyamıyoruz. Ne bileyim işte sizi hep bebek olarak görüyoruz. Bilirsiniz işte! Anne baba sendromu!

Volante burnunu çekerek başını kaldırdı.

-Oda neymiş Murat Can? Siz bizim anne babamız değilsiniz ki!

Murat can kıpkırmızı olmuş olağan üstü güzellikteki ela gözlere baktı. Bu gözlerde öylesine yoğun bir sevgi açlığı vardıki içi titredi. Erin'in eline sıkıştırdığı mendili alıp aşağıya çektiği maskenin altındaki burunlarını sildi.

-Orası öyle de gerçek; öyle hissetmemizi engellemiyor. Ve gördüğünüz gibi hala daha birilerinin burnunuzu silmesi gerekiyor.

Murat Can'ın muzipçe sözlerinden sonra ağlayan yüzler gülmeye başlayınca Miguel araya girerek midelerine ağrılar girmesine neden olan soruyu bir çırpıda soruverdi.

-Eeee! Murat Can?

-Hiç sormayın! -Etrafına doluşan arkadaşlarına bitkin bir şekilde baktı. -Korkunç bir deneyimdi. Önce en az 2-3 metre kalınlığındaki buzu geçtim. Adeta her tarafım kesilmiş gibi hissettim. -Elini; acıyan koluna doğru götürüp çevirip baktı. Çocuklar başlarındaki ışıkları Can'ın bedenine çevirince tulumunun yer yer incecik çiziklerle dolu olduğunu gördüler. Hatta birkaç çizikten kan dışarıya sızmış ve pıhtılaşmıştı.

-Bitti dediğimde ise karşıma en az onun kadar kalın toprak tabakası çıktı. Bir an geri dönmeyi düşündüm ama Elsa ve Arlo'ya olan inancım galip geldi. Kendimi maraton koşmuş gibi hissediyorum.

Aleda, Murat Can'ın gözlerinin kapanıp başının geriye doğru yaslandığını görünce yanına yaklaşarak ellerini uzattı. Avuçlarından fışkıran rengarenk ışıklar kıvrılıp bükülerek önce başını sonra tüm vücudunu sardı. Bir dakikadan az bir süre sonra Murat Can, aşağıya indiği zamankinden bile daha dinamik bir şekilde doğrulmuştu.

-Teşekkür ederim Aleda, mükemmelsin. Kendimi çok iyi hissediyorum, hadi hadi sizde oturun anlatacaklarım iki saniyede bitecek şeyler değil.

Yoldaşları çözüp kızakları daire şeklinde birbirine yaklaştırıp oturdular. Meraklı gözler Murat Can'a dikilmişti.

-İki üç metre buz mu? Gerçekten o kadar kalın mıydı? Hem ben kuzey kutbunun sadece devasa bir buz tabakasından oluştuğunu sanıyordum, toprak tabakası nereden çıktı?

Nicholas; başını sallayıp duruyordu.

-Hiç buz kütlesinin göbeğine sondaj yapıldığını sanmıyorum. Toprak da olabilir tabi. Düşünün buzdağının görünen yüzündeyiz. Suyun altında bundan çok daha geniş bir alan var.

-Sahi o kadar kalın mıydı?

-Nerden bileyim Miguel? Bana on metre gibi gelmişti ama abartmak istemedim. Canım öylesine acımıştı ki daha azı olamaz diye düşünüyorum. Ya nelerle uğraşıyorsunuz! Merak edeniniz yok mu neler gördüm diye?

-Etmez olur muyuz dostum! Çıldırdık burada! Ufaklıkların durumunu kendin gördün. Hadi anlat artık neler gördün?

-Buzu ve toprağı geçtikten sonra bir mağaraya çıktım. Elsa'nın dediği gibi içerde canlılar vardı, bol tüylü canlılar. Önce iriliklerine bakarak goril, orangutan falan zannettim. Sonra birbirleriyle konuşabildiklerini görünce zeki canlılar olduklarını anladım. Size garip gelebilir ama kitaplarda gördüğümüz ilkel Homo Sapiensler varya  işte aynı onlara benziyorlardı. 

-iyi de gelişmiş olsak da bizde Homo sapienssiz.

-Kafasını karıştırmasana Audel! Atalarımız işte! Eeeee! Ne diyordun Can?

-Çıkık alınları, çeneleri, uzun kolları. Üzerlerinde tek parça hayvan postundan giysileri vardı.

-Demek tarih öncesi ilkel insanın yaşam alanı burası.

-Neden olmasın sonuçta gelişmiş insan ırkının yaşamadığı, hatta adım bile atmadığı Kuzey Kutbundayız.

-Yapma Nan! Sen etrafında yiyecek bir şeyler görüyor musun?

-Belki aşağıdaki mağaralarda bir şeyler yetiştiriyorlardır.

-Aslında mantıklı kızlar. Denize doğru açılan bir dehlizleri varsa balık avlıyor olabilirler. Yani bir nevi ilkel Eskimolar.

Gülümseyerek arkadaşlarını dinleyen Can; sustuklarını görünce konuşmasına devam etti.

-Eh buna pek de istediğim tepkiyi vermediniz ama şimdi söyleyeceklerim karşısında eminim ağzınız açık kalacak.

-Ne? Şaka mı yaptın?

-Bence değil! Yanlarında onlarla ilgilenen Eskimolar mı vardı?

-Hadi ama Can! Roman yazdırma bize!

-Aşağıda çok garip makineler gördüm. Açıkçası çok çok gelişmiş bir toplumun yarattığı bilgisayarlara benziyorlardı.

Gerçekten hepsinin ağzı hayretle açılmıştı. Birkaç dakika sessizce yeni bilgilerin beyinlerine hücum etmesini, rahat koltuklara oturarak sıcak sütlerini yudumlamalarını beklediler.

-Bu çok garip. İki ayrı uçtan bahsediyorsun Murat Can. Taş devri ve medeniyet.

-Ve bu ilkel insanlar o makineleri kullanıyordu. Yani durmadan oradan oraya giderek düğmelerine basıyor veya bazı kolları indirip kaldırıyorlardı.

-Bundan ne çıkarabiliriz? Bırakın mantığı! Aklınıza ilk geleni dökün!

-Bu ilkel insanlar bazı ileri uygarlıklar için çalışıyor diyebilir miyiz?

-Ne yani uzaylılardan mı bahsediyorsun?

-Neden şaşırıyorsunuz ki ikarusları kurtarmak için Gün Işığı ile yaptığımız seyahatlerde az mı uzaylı gördük.

-Hatırladığım kadarıyla Tenebrisliler haricinde bizim atmosferimizi soluyabilen de yoktu.

-Onlar olamaz çünkü aldıkları cezadan sonra böyle bir şeye cesaret edemezler.

-Aklıma ne geldi biliyor musunuz? Belki de kendileri dünyada kalamadıkları için bu ilkelleri çalıştırıyorlar.

-Bakın çocuklar ana noktayı kaçırıyorsunuz. Yeryüzündeki her canlı evrim geçirdi. O kadar uzun zaman geçmesinin ardından bu canlıların aynı kalması olanaksız. Yani kısaca, iki milyon yıl önce yaşamış atalarımız bizim dünyamızda nasıl olabilirler?

MAVİ BUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin