44.BÖLÜM-ELEKTRİKLİ SANDALYEDE İDAM

39 8 5
                                    

44.BÖLÜM

ELEKTRİKLİ SANDALYEDE İDAM

Onbir; gözlerini kısarak uzun uzun baktı. Ayağa kalkıp Yedi'ye iyice sokuldu. Ağzı neredeyse kulağına yapışacaktı;

-Buralarda sakın öyle kandırma falan sözcüklerini kullanma! Herkes diken üstünde zaten. Daha da kötüsü devamlı kapalı kalmaktan sinirleri patlama noktasında. Geldiğimizin birinci yılında bilim insanlarımızdan biri abuk sabuk konuşmaya başlayınca tüm engel olma çabamıza rağmen Başkan Dokuz o zavallıyı idam etti.

Onbir biraz uzaklaştı, anlattıklarının Yedi tarafından iyice algılanıp algılanmadığını anlamak için dikkatlice yüzüne baktı. Uzanıp kollarını tuttu ve kuvvetlice sıktı;

-Tehlike yalnız dışarıda ki buzda değil oğlum. Dikkatli ol!

Yedi; sapsarı bir yüzle arkasındaki sandalyeye çöktü. Ağzı bir karış açık, kirpiklerini bile kırpmadan bakıyordu. Onbir; karşısındaki gencin;"kendince" nedensiz şaşkınlığını görünce kaşlarını kaldırarak kahkahalarla güldü;

-Ağzını kapat. Gören şok geçirdiğini sanacak!Adam delirmişti zaten. Başkanın infazdan başka çaresi kalmamış olabilir;

Kolunu kaldırıp bileğindeki saate baktı. Zamanın geldiğini anlayınca başını sallayıp Yedi'nin dirseğinden tuttu;

-Hadi kalk laboratuara gidiyoruz.

Yedi; kendine gelmeye çalışıyordu. Yaşlı bir adam gibi dizlerinden kuvvet almaya çalışarak ağır ağır kalktı.

-Bizim gezegenimizde yüzyıllardır idam yasak. Hatta bir hapishanemiz olduğunu bile zannetmiyorum. Burada başka yasalar mı uygulanıyor? Her şey tek bir kişinin tekelinde mi? İnanamıyorum! Demokrasimiz yok mu oluyor?

-Bir nefes al! Bir sus çocuk! Makineli tüfek gibisin. Ödün koptu zannetmiştim ama hiçbir şey seni susturamıyor ha!

-Laboratuar demiştin değil mi? Orada ne var?

Onbir etrafına bakınıp soruya soruyla cevap verdi.

-Sende o bilekliklerden yok değil mi? Başkan seni denemek istediğini söyledi.

Yedi'nin, başkan kelimesini duyar duymaz dili damağı kuruyuverdi, soracağı soruları adeta yuttu çünkü itiraz etse bile zorla kollarına girip götüreceklerini biliyordu. İsteksiz adımlarla On Bir'i takip etti. Laboratuara girdiklerinde çalışanların sakin bir şekilde oturmuş çaylarını yudumladıklarını gördüler.

-Hey! Geldiniz mi? Başkan da neredeyse gelir. Oturun oturun. Ayağa kalkan ve coşkulu bir şekilde gelenleri karşılayan teknisyen, Onbir'in oturması için duvar kenarındaki sandalyeyi çekerken Yedi'ye de ortadaki platform üzerindeki geniş koltuğu göstererek göz kırpıyordu.

-Senin tahtın o Yedi. Çalıştırmak için başkanı bekleyeceğiz ama sen alışmak için şimdiden oturabilirsin.

Yedi; yavaş yavaş başının dönmeye, midesinin bulanmaya başladığını hissetti. İkinci şok fazla gelmişti. Kendisini ele verenin hangi hareketi olduğunu düşündü. Çenesi titremeye başlayınca ağlayacağını anladı, tüm gücüyle tırnaklarını avucuna batırdı. Teknisyen gülerek beynine ulaşmayan bir şeyler söylüyordu. Rüzgarın önündeki bir yaprak gibi bedeni yerçekiminin cezbedici davetine karşı koyamazken son gördüğü şey, eski çağlarda , insanları idam ettikleri elektrikli sandalyeydi. Gözlerini sert revir yatağında açtı. Baş ucunda duran yaşlı doktor şakacı bir tavırla omzunu sıkıyordu.

-Demek kendine geldin delikanlı! Bizi korkuttun. On beş dakika dinlen sonra da laboratuvara dönebilirsin.

Sığınacak son bir liman bulmuş, ölmek üzere olan bir denizci gibi doktorun ellerine sarılan Yedi; "Neden" dedi;

-Neden oraya dönmek zorundayım. Ben kötü bir şey yapmadım ki? Lütfen beni öldürmelerine izin vermeyin!

Doktor hastasının yüzünün bembeyaz olduğunu görünce tekrar bayılacağını anladı. İlaç vermek istemiyordu ama bu genç adam hemen laboratuara dönmezse Dokuz'dan bir yığın laf işiteceğinin de farkındaydı. Okkalı bir tokadı Yedi'nin yanağına indirdi. Üzüntüyle özür dilerken bir taraftan da ne yapıp ta bu genci bu kadar korkuttuklarının düşünüyordu.

-Ne oluyorsun çocuğum! Neden seni öldüreceklerini düşünüyorsun? Hayal dünyan ne kadar da geniş!

Yedi, kıpkırmızı olan yanağını ovuştururken yattığı yerden, tek dirseği üzerinde doğruldu

-Beni oturtmak istedikleri elektrikli sandalyeyi gördüm.

-Delikanlı ben buraya ilk gelenlerdenim ama ne öldüren bir sandalye nede sandalyede ölen birini gördüm. Hah işte Onbir'de geldi, o seni daha fazla aydınlatabilir.

Doktor; kapıdan giren Onbir'e eliyle işaret ederek yatağın yanına çağırdı;

-Dostum sıra sizin. Kendisini öldüreceğinizi düşünmüş. Arkasını dönüp uzaklaşırken başını sallayıp duruyor öfkeyle sesli sesli söyleniyordu. "Adam gibi oturup hiçbir şeyi anlatmıyorsunuz ki! Ondan sonra millet histeri krizi geçiriyor. Bu ne ilk nede son olacak. hiçbiriniz empati kurmayı bilmiyor mu?"

İkisi de sessizce doktorun uzaklaşmasını beklediler. Yedi ayaklarını yataktan aşağı uzatarak ayağa kalktı.

-İnfaz zamanı mı? Dokuz öldürülmeme mi karar verdi?

On Bir "saçmalıyorsun Yedi" dedi. Şefkatle koluna girerek yavaşça dışarı doğru sürükledi.

-Nereden çıkardın böyle bir şeyi? Bak ben anlatmak isterdim ama korkarım bunun için eğitimim yeterli değil. Sadece şunu söyleyebilirim senin üzerinde denenecek şey; yani aslında buda doğru değil. Daha önce hepimiz üzerinde denendi ve başarıya ulaştı. Aslında görmüş olman lazım. Dünyamızda avcılar kullanıyor bunu ama çok daha basitini tabi;

Onbir durdu. Terlemişti. Cebinden mendilini çıkartarak alnını sildi. Oflayarak ellerini kaldırdı. Kendince anlamlı bir şeyler söyleyebilmek için birkaç dakika düşündü sonra vazgeçip başını salladı.

-Beni öylesine korkuttun ki halime bak! Boşver! Ben öyle desteksiz anlatıyorum ki kafan iyice karışmıştır eminim. Hadi gel! Laboratuardaki uzmanlar bütün kuşkularını giderecekler.

İçeri girdiklerinde uzman ve teknisyenler Yedi'yi; gülerek, geçmiş olsun dilekleriyle karşıladı. Bir süre önce sandalyeyi gösteren teknisyen Yedi'nin koluna girerek ortaya doğru sürükledi.

-Bana bu külüstür nedeniyle tedirgin olduğun söylendi. Nedenini bilmiyorum ama son derece zararsızdır.

Çabucak platforma çıkıp sandalyeye oturdu. Başına kablolarla donatılmış iletken halkayı geçirdi. Düğmelere basınca çevresindeki panolarda onlarca ışık yanıp sönmeye başladı. Teknisyen birkaç dakika bekledikten sonra avuçlarını havaya doğru kaldırdı.

-Gördün mü? Hiç de korkulacak bir tarafı yok. Sen tarih öncesi filmleri fazla izliyorsun anlaşılan. Sayın Yirmiyedi lütfen akademik bilgileri aktarır mısın!

Odada hiç saklanmayan gülüşmeler oldu. Rutin çalışma tempolarından öyle nadir uzaklaşabiliyorlardı ki küçücük bir farklı ortam bile hepsine tatile çıkmışcasına zevk veriyordu.

-Durun! Durun! Ne olur anlat Yedi, neden bayıldın? Kendinden geçmeden önce söylediklerin çok ilginçti. "idam sehpası" dedin. Bu ne demek?


MAVİ BUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin