39.BÖLÜM-OKYANUSTA; TAZE EKMEĞİN KOKUSUNDAN FIRINI BULMAK

44 9 6
                                    


39.BÖLÜM

OKYANUSTA; TAZE EKMEĞİN KOKUSUNDAN FIRINI BULMAK.

Parmağını Dipti'ye ye doğru sallayıp duran Egor'un fısıltısı öfkeliydi;

-Sana göstermiştim! Anlamadığını niye söylemedin? Büyük ihtimalle kaya dediklerinde buz parçalarıydı. Koca ahmak!

Egor'un alnı endişe ile kırıştı. "ahmak" diyerek haddini fersah fersah aştığını ve Dipti'nin bunun acısını çıkaracağını düşündü ama ok yaydan fırlamıştı bir kere. Sesini biraz daha yükselterek öfkeli ağabey rolüne devam etti.

-Tabi ip kurtuldu. Bizim bot da gitti. Nasıl geri döneceğiz?

Konuşma ikna ediciydi. Başkan gerekli cevabı aldığına inanarak tekrar güvenliğe döndü.

-Adamla kadını ne yapalım? Onları da tutuklayıp buraya getirelim mi?

Başkan elini başına koyarak bir süre düşündü. -Endişeli bir halleri var mıydı?

-Hayır! Gayet doğal görünüyorlardı.

Murat Can; zaman kazanmaları gerektiğini düşünüyordu. Dikkat çekmek için elini kaldırdı. -Bizim uyuduğumuzu düşünüyorlar efendim çünkü iyi geceler dileyip hemen ardından da kaçtık.

Başkan Dokuz; kısılı gözlerini çocuklara dikti. Söylediklerinin kaçta kaçının doğru olduğunu anlamaya çalışıyordu. Çocukların serbest kalmaları, yetkililerin kutba gelmeleri için davetiye çıkarmakla eşdeğerdi.

-Şimdilik ortalığı karıştırmanın bir anlamı yok. Birde onları başımıza dert etmeyelim. Bir süre bekleyelim bakalım. Bir saat önce çıktıklarını kabul etsek en az altı saat daha vaktimiz var. Nasıl olsa bu veletleri almadan bir yere kımıldayamazlar. Götürüp aşağıdaki mahzene kapatın. Aç ve susuz ne kadar dayanacaklar bakalım?

Çocuklar başları önlerinde üzgün tavırlarla tekrar asansöre doğru yürüdüler. İndirildikleri yer ilkellerin kaldığı mağaralardan pek de farklı değildi. Ot yataklar yerine konulmuş geniş koltuklar ve ranzalar dışında bomboştu. Hemen dikkatlice köşe bucağı araştırdılar.

-Burası dinlenme odaları falan herhalde. Kendi kendilerini de gözetlemeyeceklerine göre kamera olmaması çok normal.

Koltuklara oturarak bacaklarını altlarına aldılar. Erin gülümseyerek, oluşturduğu sandviçleri ve meyve sularını dağıttı.

-Aç ve susuzmuş daha neler. Şimdi Yıldız ve Mucize'ye ulaşmalıyız ama bu mağaradan zihin sesimizi duymaları imkansız.

-Biz bir alta indik ama üstte de odalar var. Orası yatak odaları olmalı. Su sesini duyuyor musunuz? Tam altımızda.

Nicholas; parlayan gözlerle Elsa'ya yaklaşıp kolunu tuttu. -Çok doğru! Zemin yer yer inceliyordur. En ince tabaka neresi Elsa? Kadim orasını benim geçebileceğim kadar açabilir misin?

Çok basit olan çözümü arkadaşlarının neden düşünemediğini anlayamayan Elsa; avuçlarını birbirine sürterek elması oluşturup arkadaşlarına uzattı.

-Elmasımızı kullansak daha iyi olmaz mı? Neden boşuna zor yolu seçiyorsunuz?

-Volante, yerin altındayız. Bireysel olarak karanlıkta güçlerimizin sınırlı erişimi olduğunu biliyorsun. İkaruslar; yeteneklerini genlerimize işledi ama onların mağara ve karanlıklara karşı olan zafiyetlerini az da olsa taşıyoruz.

-Ama buz adasına çıkabiliriz değil mi?

-Tabi ki. Burada ki püf noktası şu; yeteneklerimizi buz adamların algılamasını istemediğimiz gibi kaçmak gibi bir düşüncemiz de yok mutabık mıyız? Bize zarar verme gibi bir düşünceleri olursa başka tabi. Ne diyorsun Audel? Kötü bir şey gördün mü zihin kıvrımlarında?

Audel; elini kaldırıp bir iki dakika düşündü ve başını olumsuz anlamda salladı.

-Sadece mağarada karşılaştığımız o siyah botlu bilim insanı var. onun dışında hiçbir kötü düşünce algılamadım-Birkaç saniye önüne bakarak kıkırdadı.- hatta yukardakiler öyle güzel şeyler düşünüyorlardı ki biraz sonra ellerinde oyuncaklar ve çikolatalarla gelirlerse şaşırmayın.

Diğerleri sohbet ederken Elsa, bölüm bölüm zemini araştırıyordu. Su sesinin en güçlü olduğu noktayı bulunca arkadaşlarına seslendi.

-Burası. Hadi şu koltuğu itelim. Peki nasıl deleceğiz? Aşırı gürültü yapmamalıyız.

Kadim ve Murat Can eğilerek Elsa'nın gösterdiği bölgeyi yokladı. Kaya tabakası hiç de ince görünmüyordu.

-Murat Can, hatırlıyor musun Ufuk Altı Ülkesine giderken dehlizlerden geçmiştik ve aramızda matkapla ilgili bir sohbet geçmişti.

-Öyle bir şeyler hatırlıyorum da!

-Hani canım hiç moloz çıkarmıyordu hatırladın mı? Çok kısa sürede kayayı eritiyordu.

-Ah tabi ya şimdi hatırladım. Grafitle ısıtılan, ucu volfram çeliğinden harika bir matkap.

-Evet Erin'ciğim lütfen bana o matkaptan oluşturabilir misin?

Alışkanlık nedeniyle düşündüklerini kelimelere döküyorlardı ama, genellikle zihinleri aynı noktada çoktan buluşmuş olduğundan, hiçbir ikaza gerek kalmadan ortak hareketi yapıyorlardı. Kadim'in çevresinde bir daire oluşturup avuçlarını birbirine sürttüler. Sesi geçirmeyen Korunma kalkanı devreye girdi. Kadim beceriyle kısa zamanda, zeminde Nicholas'ın geçebileceği kadar bir delik açmıştı.

-Yatı bulabilecek misin?

-Siz taze bir ekmeğin kokusunu takip edip fırını bulabilir misiniz?

Konuşurken ayak parmaklarının üzerine kalkmış dansediyordu;

-Merak etmeyin en kısa zamanda da döneceğim ama Erin sen benim bir klonumu oluşturup şu koltukta uyutursan oluşabilecek tehlikeyi önlemiş oluruz.

-Sorgucu kadın altı saati olduğunu düşünüyordu iletmeyi unutma.

Nicholas sevinç ve heyecanla asker selamı vererek 32 dişi meydanda "emredersiniz komutan Dipti"diye bağırdı.

LÜTFEN OY VE YORUMLARINIZI İHMAL ETMEYİN.:D TEŞEKKÜRLER. SEVGİYLE KALIN:D  


MAVİ BUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin