99.BÖLÜM-YEDİ'NİN BÖĞÜRTLENLERİ

33 5 2
                                    

99.BÖLÜM

YEDİ'NİN BÖĞÜRTLENLERİ

Galal inleyerek kendini buza bırakırken arkadaşları baldırındaki, gecenin karanlığında daha da korkunç ve tehditkar duran mızrağa içleri acıyarak bakıyor arkadaşlarının metanetine hayran olmaktan kendilerini alamıyorlardı.

Dört ilkelle, köyün önünde durup vedalaşmışlardı. Onlarca seferden sonra ilk defa geceye denk gelmelerinin verdiği tedirginlikle, bir iki dakikalığına arkalarından bakarken, giden ilkelin ayağının tökezlenerek yere kapaklandığını gördüler. Kadim, yardımcı olmak amacıyla henüz iki adım atmıştı ki mızraklar çevrelerine yağmaya başladı. Hemen ağaç gövdelerin arkasına çekilip avuçlarını birbirine sürtmüşlerdi ama maalesef Galal, büyük bir şanssızlık eseri saldırıdan kaçamamıştı.

Kutup'ta, Aleda çoktan Galal'ın yanına çömelip tedavisini yapmıştı bile.

"Manyak mı bunlar? Arkadaşlarını geri götürüyoruz ama ne ile karşılaşıyoruz."

"Bu basit bir saldırı değildi Elsa. O küçücük an zihinlerine sokuldum. Uzay gemisine arkadaşları götürülürken görmüşler. Tekrar gelebileceklerini düşünerek tedbir almışlar."

"Ortada gemi falan yok ki? Yani görmediler mi geri döndüklerini? Onları tanımadıklarını mı düşünüyorsun Audel?"

"Yo! Hayır gördüler görmesine de arkadaşları tökezlenip düşünce ona zarar verdiğimizi düşündüler. Kadim'in hareketlenmesini de tehdit olarak algıladılar."

"İnanamıyorum. Birde eski efsanelerde gökten gelen her işarete tapınıldığı anlatılır. Demek ki bu kabilede zeka düzeyi oldukça yüksek birileri varmış."

"Haklısın Nan! Bir uzay gemisi ve onun uçtuğunu zihnen algılayıp, gerçeklikle bağdaştırıp savaşa hazır beklemek pek bu ilkellerin yapacağı iş gibi görünmüyor."

"Benim aklıma ne geldi çocuklar! Belki de Yedi gibi biri o kabilenin içine sızmıştır! Ne diyorsunuz?"

Galal oturduğu yerden ellerini kaldırdı; "yeter ama" diye bağırdı.

"Eğer biriniz çıkıp, gidip bir araştıralım falan derse bilesiniz onu gırtlaklarım."

Başlar; ne konuştukları anlamadıkları için şaşkın şaşkın bakan ve köylerine gitmek için homurdanan ilkellere döndü. Galal ömrü boyunca saklamayı düşündüğü mızrağı havaya kaldırarak ilkellere gösterdi.

-Ne olur! Sabırsızlandığınızı biliyoruz ama çok yorulduk biraz, birazcık izin verin dinlenelim.

İlkeller battaniyelerine daha çok sarılarak yere çöküp oturdular. Beyinleri Erin'in yaptıklarını anlayamıyordu ama kocaman nar gibi kızarmış tavukları uzatınca hiç itiraz etmeden sevinçle alıp yemeğe başladılar. Saatlerdir bekliyorlardı ama sonuçta ailelerine kavuşacaklardı onun için her şeye değerdi.

Yarım saat sonra çocuklar daire oluşturunca; ilkeller; daha önce tıpkı arkadaşlarından gördükleri gibi koşarak dairenin ortasına oturdular. İki saniye sonra köylerine bakıyorlardı. Sevinç naraları atarak koşmaya başladılar. Biri arkada kalmıştı. Egor, Ilgar ve Elsa'nın ellerine sarılmış bırakmıyordu. Israrla çocukların köye gelmelerini istiyordu. Çocuklar umarsız tavırlarından bir anda sıyrılarak kendilerine geldiler.

"Çocuklar neden biz böyle koca bir eşek gibi davranıyoruz? Taş devrindeyiz. Paleolitik dönemi bir daha görme olanağımız olur mu? Hiç sanmıyorum. Hadi onunla gidelim. Kaybedecek neyimiz var ki?. Ayrıca geride kimse de kalmadı."

Galal yaşadıklarından sonra tedirgindi; "siz ne yapıyorsunuz yahu?" diye adeta kükredi.

"Aslanın inine öylece girecek misiniz? Canınıza mı susadınız? Bağırıp yaygara etmediğim için o mızrağın acıtmadığını mı sanıyorsunuz?

Arlo arkadaşının kolunu tutarak köyün girişini gösterdi. Çoluk çocuk bir arada, gelenlerle kucaklaşıyor, kendilerine el sallıyorlardı.

"Bu insanların bize zarar vereceğini düşünüyor musun gerçekten? Zaten kurtardıklarımız bizi koruyacaktır merak etme."

Yazın gelmiş olduğu belliydi. Toprak canlanmış, binbir renk çiçek;çimenlerin arasında buldukları boşluklardan boyunlarını uzatmıştı. Yükseklerde hala kar vardı. Doğanın renkleri öylesine dokunulmamıştıki sanki yeşil bir başka yeşil, sarı bir başka sarıydı. Toprak bile farklı kokuyordu.

Aleda derin derin nefes aldı.

"Dikkat edin çocuklar şimdiye kadar gittiğimiz yerlerde yok kısa bir süre kaldığımız için anlamamış olabilirsiniz ama oksijen yoğunluğundan başınız dönebilir, kendinizi hasta gibi hissedebilirsiniz."

Köy halkı coşku ile bağırarak konuklarını karşılamaya geliyorlardı. Önlerine gelince dizleri üzerine çömelip toprağa kapandılar. Çocukların tüm çabalarına rağmen beş dakika boyunca bir şeyler fısıldayarak öylece kaldılar sonra ayağa kalkarak arkalarına geçtiler. Köye giden yol, üzerine düz taşlar gelişigüzel atılarak yapılandırılmıştı. Köyde on tane; ot ve kalın ağaç dallarından yapılma kulübe vardı ama bu kulübeler belli ki yazlıktı çünkü güçlü bir rüzgarda yıkılıverecekmiş gibi duruyorlardı. Hemen yerlere hayvan postları atıldı. Önce misafirlerinin oturmasını beklediler. Küçük kızlar, kulübelerdeki toprak meyve tabaklarını getirip ortaya koydu. Galal, incecik dikensi dalın üzerindeki meyve salkımını kaldırarak arkadaşlarına gösterdi.

"Ne diyorsunuz çocuklar? Acaba Yedi buraya mı geldi?"

Böğürtlenlerin dikenlerini temizleyip ağzına doldurdu. Gözlerini kapatıp ağzını şapırdatarak zevkle yedi. İlkellerin bu davranış çok hoşlarına gitmişti. Galal'ı gülerek alkışladılar. Tabakları diğerlerinin önüne itekleyerek yemelerini beklediler.

"Ama bunlar yıkanmamıştır. Bakın üzerleri de tozlu gibi duruyor ama yemezsek de kırılırlar. Ah Galal ah. Ne yapacağız şimdi?"

OY VE YORUMLARINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM.:))))))))))))))SEVGİYLE KALIN:)))))))))))

MAVİ BUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin