92.BÖLÜM-KİSHO VE HAYVANLAR

37 7 3
                                    

92.BÖLÜM

KİSHO VE HAYVANLAR

Kadim ve Erin birbirlerine bakarak güldüler. Bilgisayarlarının başında, uzun uzun araştırmalarla geçen, ne yapacaklarını bilemedikleri o günleri anımsamışlardı.

"Aşk olsun bir iş çevirmek ne demek? Biz küçücük çocuklarız."

"Küçük çocuklar mı? Duyda inanma? Şimdi çevirdiğiniz işleri birine anlatsam var ya fotoğraflarınız gazetelerden inmez."

"Gazeteler dedin de, aslında haklısın Begüm! Biz de o saydığın ünlü gazeteler sayesinde Mr. Ball'e ulaşabilmiştik. Uygun bir zamanda size onun da hikayesini anlatırız."

Kadim, akademisyenlerin ard arda gelen sorularına kulaklarını tıkayarak beceriyle kayığı kıyıya yanaştırdı. Hep birlikte Kisho'nun yanına doğru yürüdüklerinde garip bir dille konuştuğunu duydular. Çıkardığı her nidadan sonra tek ya da daha fazla nida ile cevap alıyordu. Kisho gelenleri görünce yanındaki dostlarına bir şeyler söyledi. Hayvanlar önce ön ayaklarını kaldırıp dikildiler sonra da başlarını yan taraflarına eğerek komik bir şekilde selam verdiler. İkinci bir emirle tilki; ağzı ile koparttığı kurumuş bir çiçeği getirip Begüm'e uzattı.

Begüm gayri ihtiyari çevresindeki yüzlerce taze çiçeğe bakınca kızıl kürklü tilki burnunun ucu ile dürtüklediği Kisho'ya bir şeyler söyleyip karnının üzerine yattı.

"Buradaki hiçbir canlının acı çekmesine neden olamazmış onun için; artık içinde bilinç olmayan bir çiçeği koparmış."

Kisho'nun yanında ki hayvanın tüylerini okşayarak konuşmasını hayretle dinlediler. Artık Ufuk Ülkesinde; hele hele bahçede parmaklarının ucunda yürüyeceklerini biliyorlardı.

Kisho; doğrulup dizlerinin üzerine oturdu ve tavşanları kucağına aldı.

"Aslında benim burada olmam ve onlarla konuşmam bir şeyi değiştirmezdi. Ufuk Ülkesinde vahşi tek bir canlıya rastlayamazsınız ve onlar dünyadaki canlılardan çok daha zekiler. Belki konuşamazsınız ama ne söylerseniz söyleyin sizi anlayacaklardır. Hadi!Hadi!Bir şeyler yapmalarını söyleyin."

Yedi'nin gezegeninde sadece soğukta yaşayan hayvanlar olduğu için önünde duran irili ufaklı canlılar sadece "geçmiş zaman belgeselleri"nde seyredebildikleriydi. Tanıdıklarıysa, bilinç olarak oldukça düşük vahşi hayvanlardı. Yere çömeldi. Ürkerek ülkesinde hiç karşılaşmadığı yılana baktı, derin bir nefes alıp cesaretini topladı ve dizlerine vurup bir çırpıda "kucağıma gel" deyiverdi.

Gülümsemek insanlara özgü bir davranıştı. Belki yılan da tebessüm edebilse sevimli olabilirdi ama bu haliyle sadece korkutucuydu. Yedi'ye bakarak başını iyice yukarı kaldırdı, dilini uzatıp tısladı ve hızla kaydı. İki saniye içinde Yedi'nin kucağında toparlacık oluvermişti. Sanki bunca hayvan içinde kendisinin seçilmiş olmasından dolayı duyduğu gururu gösterircesine başını göğsüne yasladı.

Yedi; gömleğinin üzerinden soğukluğunu çok az hissettiği canlıyı okşayıp okşayamayacağını düşünürken yılan çoktan gitmişti bile

Dakikalarca büyük bir zevkle otların üzerinde hayvanlarla oynadılar. Yeni kazandıkları yeteneklerine henüz alışamamış olan Gül, Begüm ve Yedi birden tokat yemişçesine doğruldular. Zihinlerindeki daveti duyunca; isteksizce, hep birlikte hayvanlara veda edip diğerlerinin yanına döndüler. Başkan ve üyeler henüz koltuklarına oturuyorlardı. Kisho'yu görünce herkes şaşkınlıkla gülümsedi. Veda etmesine rağmen arkadaşları arkasından ayrılmamışlardı. Şimdi de koltuğunun çevresine konumlanarak toplantıya kendi kendilerini de davet ettirivermişlerdi.

İkaruslar, çocuklara eşlik etmek için önlerindeki meyve suyunu alarak birer yudum içtiler. Havadan sudan kelimelerle esas konuşmayı geciktirmeye çalışır gibi bir duruşları vardı. Çok sevdikleri çocuklara tek tek baktılar. Üzerlerine tekrar bir yük verecek olmanın üzüntüsünü duyuyorlardı.

"Mağaralardan hiç bahsetmediniz nasıl gidiyor?"

Gül bezgince omuzlarını silkti. Konu açılınca aynı yorgunluğu tekrar hissetmişti.

"Elimizden geleni yapıyoruz efendim ama bir türlü bitmek bilmiyor. Alan çok büyük. Yüzü geçtik ama daha da var gibi görünüyor."

"Farkındayız. Maalesef Kuzey Kutbundakilerde durumu farkettikleri için tekrar makineleri yapılandırıyorlar. Donma yavaş da olsa tekrar başladı."

Yedi kurulan cümleyi anlayamamış gibi ayağa kalktı. Başkana doğru iki adım attı.

"Siz tekrar başlattılar mı dediniz efendim? Ben yanlış duydum herhalde. Neden hala devam ediyorlar? Yeni bir gezegene sahip olmuşken hala daha geçmişimizi mi dondurmaya çalışıyorlar? Ama neden?"

Gruba arkasını döndü başını gökyüzüne doğru kaldırdı, "manyak mısınız" diye bağırdı.

"Hala ne istiyorsunuz?"

Yedi öfkeyle bağırıp dururken, Gül ayağa kalkıp sırtını okşadı ve adeta sürükleyerek tekrar koltuğuna oturttu. Başkan da hemen zihnine uzanarak sakinleştirdi.

"Bizi hep gafil avlıyorsunuz Yedi! Genç olmanızdan ileri geliyor olmalı. Cümlenin sonunu beklemeden tepki veriyorsunuz. Lütfen bu çok önemli bir konu! yardımınız gerekiyor. Daha doğrusu sizin yardımınız gerekiyor çocuklar. Misafirlerinizi bu konuda mecbur etmek istemiyoruz. Zaten üzerlerine düşen görevi fazlasıyla yaptılar. Sevgili Yedi! Vatandaşlarınız ne yazık ki ana gezegeninizle her türlü iletişimi kesmişler. Uzun zamandır uzay gemilerinizde uğramıyorlarmış. Çok uğraşmışlar ama irtibat kurmak mümkün olmamış. Bizse mağaralara giremiyoruz. Senin gidip haber verebileceğini de düşünmedik zannetme ama şu anda onlar için bir hainsin. Gördükleri an bir kelime bile etmeden seni yok ederler. Dışarıya çıkarmak için hiç bir çare bulamadık. Ne söylersek söyleyelim inanmayacaklardır. Yazılı veya sözlü. Onu diyecektiniz değil mi Begüm?

"Evet efendim. Karargahta yüzlerce bilgisayar vardı. Uydulardan binlerce mesaj gönderelim. Bulunan gezegenin koordinatlarını verelim. Hatta vatandaşlarının sesiyle bile gönderebiliriz."

"Savaş gemisinin saldırısından sonra inanma ihtimalleri zayıf ama denemeden de bilemeyiz! Gerçi ne söylersek söyleyelim kendilerini dünyadan kovmak, uzaklaştırmak için söylenen yalanlar olduğunu düşüneceklerdir."

"Ne olursa olsun binde bir ihtimalde olsa denemeliyiz. İnanmasalar da bir gemilerini Tenebris gezegenine yollayıp doğru olup olmadığını öğrenmek isteyebilirler."

Gözler ışıldadı. Karanlığın yavaş yavaş aydınlandığını düşünüyorlardı ki Yedi'nin derin derin iç çekişini duydular. Başını önüne eğmiş durmadan olumsuz anlamda sallayıp duruyordu.

"İnanabilirlerdi. Gidip kontrolde edebilirlerdi ama Dokuz; yirmi Güvenlik elemanımız ölünce Güney Kutbunda çalışan arkadaşlarımızın da açığa çıkmaması için tüm uydu alıcılarını kapattırdı. Onun için şimdi rahat rahat çalışabiliyoruz çünkü iki kutup arasında iletişim yok. yani kısaca alıcı yok. istediğiniz kadar mesaj çekin okuyan olmayacak!"

OY VE YORUMLARINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM:))))))))))))))))))))))))))))))))

MAVİ BUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin