68.BÖLÜM-TUTUKLULAR FİRARDA. SUÇLU "YEDİ" Mİ?

32 6 3
                                    

68.BÖLÜM

TUTUKLULAR FİRARDA. SUÇLU "YEDİ" Mİ?

-Bu kadar yeter haylazlar. Nasıl olsa kimseye anlatamayacaklar diye her şeyden bahsetmenize gerek yok. Eminim yarında çok yorulacaksınız. Hadi biraz uyuyun. Bende misafirlerimize odalarını göstereyim.

Çocuklar esneyerek yataklarına doğru giderken Gül ve Begüm kendi kendilerine, sonu başı olmayan kelimeleri sıralıyorlardı.

-Ufuk Altı ülkesiymiş! Bin yaş! Bu ne? Yüce Bilgeler!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

-Tanışamamışlar! Michaelangelo ile tanışamamışmışmışlar?

Herkes yataklarına yattıklarında Nicholas koşarak kaptan köşküne girdi. Anne ve babasına sokuldu.

-Ne oldu bir tanem? Uyuyamadın mı? Yoksa korktun mu?

Kendisine sarılan annesini öpen Nicholas "hayır" dedi; korkmadım da kafama takıldı. Gül ve Begüm anlattıklarınızı nasıl böyle doğal karşılayabildiler? Yoksa onlarda mı uzaylı?

-Hayır canım. Sadece zihinlerini sakinleştirdik ve bizleri olduğumuz gibi kabul etmeye teşvik ettik.

Yıldız yumuşakça oğlunun poposuna vurdu.

-Hadi yaramaz! Doğru yatağa!

Yirmi iki kişilik kafile dördüncü mağaralarında çalışmaya başladıklarında buz adası üzerindeki karargahta müthiş bir şaşkınlık yaşanıyordu. Çocuklara kahvaltılarını götüren grup; Dokuz'a mağaranın boş olduğunu haber vermişti. İşi olan olmayan herkes mağaraya doluştu. Kapı bıraktıkları gibi sımsıkı kapalı ve kilitliydi. Bakılmadık yatak ve koltuk altı bırakmadılar ama çocuklardan tek iz yoktu. Sonunda Otuz Altı, yatakların üzerine serilen kürkle örtülmüş, Nicholas'ın yata gittiği deliği buldu.

-Buradan kaçmaları imkansız! Boğulmuşlardır.

-Kaçtılar yada kaçmadılar! Bu deliği nasıl açtılar. En az on santimlik kaya!

Birbirlerine bakarken beyinleri durmuş gibiydi. Bir anlam veremiyorlardı. En fazla da Yedi şaşkındı. Bir gece önce oturup sohbet etmişlerdi. O garip cümleyi hatırlamaya çalıştı. Ne demişlerdi? "hiç belli olmaz Yedi! Atalarımız çıkmayan canda umut vardır, der" evet bu cümle anahtardı işte. Umutları vardı ama neydi bu umut? Şu küçücük delik mi?

Otuz Altı; Yedi'ye döndü! Gözleri tehdit doluydu!

-Sana gösterdiğim iyi niyeti suiistimal mi ettin? Bu delikten kimse geçemez. Doğruyu söyle yedi! Kapıyı kaçmaları için sen mi açtın?

Yedi şaşkınlıkla çevresine bakındı. Birden tüm okların üzerine çevrildiğini anladı.

-Nasıl yapabilirim ki? Beni gelip çıkaran sensin. Anahtarlar sende! Böyle bir şeyi neden yapayım? Buzun üzerinde donup ölsünler diye mi? Aksine burada güvende olduklarını düşünüyordum.

-Seni anahtarlarımı çalmak üzereyken yakaladığımı ne çabuk unutuyorsun!

Yedi çaresizce ellerini açtı. "Ama! Ama! Sana anlattım!" dedi. -Sadece onlarla konuşmak istemiştim. Titriyor ve kekeliyordu. Korku tüm vücudunu etkilemeye başlamıştı. Yakınındaki sandalyeye çökercesine oturdu. Yüzünü avuçları arasına aldı.

-Ben yapmadım! İnanın ben yapmadım. Zavallıları neden ölüme göndereyim!

Dokuz; koruma görevlilerine dönerken bir yandan da Otuz Altı'nın susması için kolunu sıkıyordu. Parmağıyla işaret ederek odadakileri guruplara ayırdı.

-Siz ikiniz merkeze gidip mağaraya giriş koridorundaki kameraları inceleyin. Kimler girmiş çıkmış anlarız. Siz ikiniz hemen balık adam giysilerinizi giyip bu delikten inin bakalım ne ile karşılaşacaksınız. Sen! üçlü dörtlü gruplar oluşturup hava bisikletleriyle tüm adayı araştırın! Ve sen! Hemen yatın yerinde olup olmadığını kontrol et. Nedense o yatla ilgili garip önsezilerim var. Çabuk çabuk hemen hepinizden rapor bekliyorum.

İki dakika sonra dalgıç giysilerini giyenler geri döndüler. Delikten geçebilmek için bir süre çabalamalarına rağmen başarılı olamamışlardı. Sadece tek bacakları rahatça deliğe girebiliyordu. Büyük buz kırıcılar getirilerek girişi genişletmeye çalıştılar. Yoğun gürültü öylesine rahatsız ediciydi ki kulaklarını kapatmak zorunda kaldılar.

-Böyle bir sesin duyulmamasına imkan var mı? Duymadığımıza göre nasıl deldiler?

-Belki önceden delik vardı ama biz farkedemedik.

-Delik küçük Elli Sekiz; ama gözden kaçacak kadar da değil. Bu mağarayı ısı matkaplarıyla biz oluşturduk. Sence görmez miydik?

Mağarada yoğun bir çaba sürerken yatı kontrol etmek için gitmiş olan koruma görevlisinin, iletişim aletinden sesi duyuldu.

-Kameraları kapatmama rağmen yatı göremiyorum Başkan Dokuz! Çevresinde olması gereken buhar salınımı da yok. Arama için diğer arkadaşlara katılmamı ister misiniz?

-Hiç gerek yok. Onları bir daha göreceğimizi hiç sanmıyorum!

Dokuz şaşkındı. Ne yapacağını bilmez bir halde alnını ovalayıp duruyordu. Yardımcısının omzuna dolanan kolunu hissedince kendini toparlamaya çalıştı.

-Nerede yanlış yaptım Otuz Altı? Bu çocuklar göründükleri gibi değil miydi? Buradan nasıl çıktılar. Ama haini mutlaka bulacağım! Kameralar ak mı kara mı gösterir. Bu mağaraya neden kamera koymadık ki?

-Burasını grupların rahatça sohbet edip istedikleri gibi dedikodu edebilecekleri bir oda olarak kullanmaya karar vermiştik hatırladın mı canım?

-Evet! Hiç aklıma esirlerimiz olabileceği gelmemişti ki!

Dişlerini gıcırdatarak Yedi'ye baktı. Şimdilik ellerindeki tek suçlu o gibi görünüyordu ama delil yetersizdi. Arkadaşına "gözünün önünden ayırma" anlamında başını salladı. Omuzları çökmüş bir halde kapıdan çıkarken arkasına döndü. Sesi umutsuzluğunu yansıtıyordu.

-Boşverin! Dalmanıza gerek yok. Otuz Altı, yukardakilere de haber ver fazla vakit geçirmeden dönsünler. Belli ki kuşlar yuvadan uçtu. Güvenliği arttırın. Her an saldırıya uğraya biliriz.

Otuz Altı arkadaşının yüzünü okşadı. Kederini, mutsuzluğunu silip atmak için bir şeyler yapmayı istiyor ama ne yapacağını bilemiyordu

-Nereye saldıracaklar Dokuz? Ortada görünen bir mevzi yok ki? Lütfen kendine gel. Gelseler bile görecekleri bir şey yok.

-O kadar da basit değil. Sonuçta kaçanlar artık her şeyi biliyor. Çalışanlara tüm makinelerini, bilgisayarlarını ve özel eşyalarını alarak deniz seviyesinin altındaki odalara inmelerini söyle. Acele etsinler!


MAVİ BUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin