Av, tek kelimeyle; berbattı.
Dakikalardır yürüyorduk ve bırakın, bir sonuca varmayı herhangi bir ipucu bulamamıştık. Postallarım ayağımı vurmuştu ve acıya bakılırsa su topladığına da emindim. Üstüm başım toz içindeydi. Hapishanenin daha önce gelmediğim yerlerine girmiştik ama tozla kaplanmak dışında elimize hiçbir şey geçmemişti.
"Tükendim."
İsyan bayraklarını dakikalar öncesi çekmiştim ancak dayanabileceğimi düşündüğümden yeni duyuruyordum.
"Ben de. Biraz dinlenelim mi?"
"Çok iyi olur. Ayaklarım uyuştu. Kangren olmuş bile olabilirim."
"Olmadın. Bağcıkların fazla sıkı sadece..."
İşaret ettiği postallarıma baktım. Açılmasın diye en az üç defa bağlamış ve kocaman bir düğüm atmıştım. Sinirle homurdandım. "Sağ ol."
Bu, benim daha önce niye aklıma gelmemişti? Bir dizimi kırarak ayakkabıma eğildim ve düğümü çözdüm. Resmen ayaklarıma kanın gittiğini hissedebiliyordum. Bağcıklarıma takılmamak için gevşekçe bağladım ve üzerime silkeleyerek doğruldum.
Merdivenlere ulaşmıştık. Burası; hapishanenin sınırı demekti. Aşağıda bizi neyin beklediğini kimse bilmiyordu. Şu ana kadar üç kat inebilmiştik; aşağısı her daim bizim için bir bilinmezdi.
"Sanırım avımız burada bitiyor ortak. Yolun sonuna geldik."
Ancak Dante hala istekli gibiydi. Kehribar rengi gözlerinde merak dans ediyordu. "Hayır. Aşağı ineceğiz."
"Ne kadar maceracı biri olduğum söylense de oraya inecek kadar canıma susamadım. Ben yaşamaktan memnunum."
"İntihara meyilli olduğunu düşünmemiştim."
"Ama sen öylesin gibi."
"Sadece fazla yaşayacağımı düşünmüyorum."
Şakaya vurmasını veya bana takılmasını bekliyordum. Ancak böyle bir cevaba kendimi hazırlamamıştım. Bu yüzden afallamıştım. "Bunu sana düşündüren ne?"
Buruk bir gülümseme dudaklarından geçip gitti. "Sırtımdaki işaretler bunun kanıtı, değil mi?"
"Hey." Aklından ne geçiyor bilemesem de teselli verme ihtiyacı hissetmiştim. Melankolik bir Dante kafamı karıştırıyordu. "O işaretlerden bende de var. Yani öyle bir şey olsa bile diğer tarafa gidiş çift kişilik."
"Benden kurtulamazsın, diyorsun?"
"Hayır, şuradan kurtulalım diyorum. Susadım, yoruldum ve açım. Derhal sıcak bir duş almazsam kafayı yiyeceğim."
"Hayalinin içine etmek istemem ama oraya girmemiz gerek."
Oflayarak sırtımı duvara yasladım. Kirleneceğim kadar kirlenmiştim; duvarın tozlu olmasını umursamıyordum. "Başka bir zaman girsek?"
"Bu kadar gelmişken dönemeyiz."
Haklı olduğunu biliyordum. Onca yolu kat etmiştik; dönmek pek akıllıca olmazdı.
"En azından biraz dinlensek? Sadece birkaç dakika, nefesimi toplayana kadar..."
"Bana uyar."
Birlikte yere oturduk. Üstüm başım kir içinde kaldığından artık nereye oturduğumu umursamıyordum. Hem bacaklarım laktik asitten nasibini aldığından yürüyemez hale gelmiştim. Nere olsa otururdum. Dante'ye döndüğümde onun da en az benim kadar yorulduğunu yüzündeki hoşnut ifadeden anlayabiliyordum. Bacaklarını uzatmış ve başını duvara dayayıp gözlerini kapatmıştı. Huzurlu geçen dakikaların tadını çıkarıyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜĞÜM
Science Fiction500 yıl önce insanoğlu bir hapishaneye kapatıldı. Atalarımız halkı Çevikler, Veliahtlar ve Fısıltılar olmak üzere üç gruba ayırdı. Veliahtlar; yönetimi elde tutan gruptu. Zincirin en üst basamağında yer alıyordu. Çevikler; Veliahtları korumakla yükü...