Dante ile yaptığımız sözsüz anlaşmanın üzerinden iki gün geçmişti. İki gün boyunca dikkat çekmemek ve Kral ve Kraliçe'nin odasına fırlayıp bizlerden neler sakladıklarını öğrenmemek için kendimi zor tuttum. İçimde anlamlandıramadığım bir öfke vardı ve gün geçtikçe büyüyordu. Kime öfkeliydim? Krala mı, kraliçeye mi, ikisine birden mi? Hiçbir fikrim yoktu. Ben bir Çevik'tim. Onları korumakla yükümlüydüm. Siyaset ve gizli kapaklı işler Veliahtların işiydi. Ancak içimdeki meraklı bir yan, Çevik gibi değil de kızgın bir Veliaht gibi davranmamı ve işin aslını öğrenmemi haykırıyordu. O kızgın yanıma kulak vermeden edemiyordum.
"Bence kum torbası bir daha sana bulaşmaması gerektiğini anlamıştır."
Cal'in alaycı sesini duyduğumda saatlerdir tekmelediğim kum torbasına son bir kez yumruk atıp su içmek üzere geri çekildim. Arenanın ucuna dayalı ahşap sandalyeden su şişesini aldım ve kafama diktim. Cal yanıma geldi.
"İyi misin?"
"Evet," dedim havluyu terlemiş enseme bastırırken. "Sadece antrenman yapıyordum."
"Fazla zorlayıcı bir antrenmandı. Kum torbası kopacak diye korktum."
"Belki de kopması gerekiyordur. Bazılarının beni hafife almaması gerekiyordur."
"Kim?" Cal kaşlarını merakla çattı. Söylediklerimi anlamlandırmaya çalışıyordu. "Çevikler mi?"
Çenemi kapalı tutmalıydım. Ağzımdan çıkacak en ufak bir kelime sadece beni değil, Cal'in de hayatını riske atardı. Hiçbir şey bilmemesi gerekiyordu. Bu yüzden işi şakaya vurdum.
"Ah, Çevikler ayağını denk alsa süper olurdu. Hele Çömezler... Gün boyu ders, koşuşturma derken haşatımı çıkarıyorlar."
"Sızlanıyor musun, Savaş Komutanı Ciara Gaben?"
"Asla, Çevik Cal Taylor!"
Kıkırdayarak çantamı tek omzuma astım ve odama doğru yürümeye başladım. Kısa bir duş alıp yemekhaneye inmem lazımdı. Attığım onca yumruk ve tekme enerjimi emmişti.
"Siz Savaş Komutanları kendinizi fazla zorluyorsunuz. Biraz mola ver, hayatı akışına bırak."
"Emin ol, bunu yapmayı çok isterim. Ama yapacaklarım..."
"Hadi, ama!" diye karşı çıktı Cal. "Melanie ve benimle bir şeyler yapalı ne kadar zaman oldu?"
Cevap vermek için ağzımı açtım ancak cevabı bilmediğimi anladığımda ağzımı kapatıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Sahi, arkadaşlarımla doyasıya eğleneli ne kadar zaman geçmişti? İki hafta mı, üç mü?
Omzuma astığım çantayı odamın girişine bırakıp kendimi yatağa attım. "Komutan olalı beri doğru düzgün hiçbir şey yapmıyorum."
"Gördün mü?"
Cal de Melanie'nin yatağına oturdu. Melanie ortalıkta gözükmese de ayakkabılarıyla yatağa uzanma riskini göze alamıyordu.
Derin bir iç çektim. "Haklısın."
"Bak bu sana fırsat... Bu akşam film gecesi yapalım mı? Joe bana elinde yeni filmlerin olduğunu söyledi."
Başımı yastığa gömdüm. Bir gün... Sadece bir gün kraliyeti, bulduğumuz mektupları unutsam ne olurdu? Bir gün içinde insanlar ölmez, dünya yok olmaz ve isyan çıkmazdı ya?
Yenilgiyi kabul ettim. "Romantik istemem ona göre."
"İşte bu!"
Cal neşeyle ayağa kalktı ve çıkışa yürüdü. "Melanie'ye haber vereyim. Sen de duşunu al, çürümüş et gibi kokuyorsun."
"Bundan daha teşvik edici bir şey olamazdı," diye homurdandım ve Cal'in gidişinin ardından doğrulup duşun yolunu tuttum. Temiz havlumu ve kıyafetlerimi koltuk altıma sıkıştırdım, ayağımdaki postalları dolabın içine fırlatıp sütyenime taktığım Altın Mühür'ü kimsenin bulamayacağı bir yere sakladım.
Sıcak su bulmak inanılmazdı. Günün ilerleyen saatlerinde su, genelde buz gibi olurdu. Ancak bugün şans benden yana olacak ki öğle yemeği vaktinde sıcak suya rastlamıştım. Terden sırılsıklam ve karmançorman olmuş saçlarımı açıp güzelce yıkadım ve aynı işlemi terlemiş vücuduma yaptıktan sonra da sıcak suyu kapatıp havluyu vücuduma sardım. Boştaki havlumla da saçlarımı kurulayıp tokayla tepeden topuz yaptım. Duşun keyfini çıkarmayı ne kadar çok istesem de kimsenin beni çıplak vaziyette yakalamasını istemiyordum. Bu yüzden temiz kıyafetlerimi jet hızıyla giydim ve ayakkabılarımı bağladım. Ardından eşyalarımı odama bırakıp yemekhaneye inen koridoru koşarak indim. Hala yemek olması için dua ediyordum.
Yemek kalmıştı. Yulaf lapası, elma ve yoğurt...
"Enfes gözüküyor(!)."
Yemekhaneci kadın tepsime bir kepçe yulaf lapasına bıraktığında istemsizce yüzümü buruşturdum. Acaba Veliahtlar da bunlardan yiyor muydu? Altın Mühür'ü aldığım ilk zamanlar beni yanına çağıran iki Veliahtı ve yemek masasını düşündüğümde sorumun yanıtının koca bir hayır olduğunu anladım. Onlar bizden on kat daha iyi besleniyordu. Adı üstünde "Veliahtlardı." Her şeyin en iyisini, en lezzetlisini, en kalitelisini onlar alırdı. Bu, yıllardır süregelen bir döngüydü.
Boş bulduğum bir masaya oturduğumda Çeviklerin bakışlarının üzerimde olduğunu biliyordum. Sanki hepsi bir hata yapmamı bekliyormuş gibi beni pür dikkat izliyordu. Böyleydi işte. Genç, kadın bir Savaş Komutanı iseniz bir şey yapmasınız bile dikkati üzerinizde toplardınız. Bu da bir başka döngüydü.
Yulaf lapasını es geçip elmamı dişledim. O şeyi hiçbir güç bana yediremezdi.
"Ukala şey..."
Erkek Çevik'in söylediği sözü kulak ardı etmeye çabaladım.
Sakin ol, Ciara. Bulaşma şunlara.
"Komutan olalı havalanmış. Yemeklerimizi beğenmez olmuş."
Bu sesi tanıyordum. Vincent'tı bu. Arenada onu yenip Altın Mühür'ü aldığım Vincent'tı.
Onu tınlama.
Elmamı çiğneyip yoğurdumdan bir kaşık aldım.
"Veliahtlar ile de takılmaya başlamış. Kendi gibi dışlanmış bir Veliaht ile görüşüyor sürekli."
Masadan kahkaha sesleri yükseldi.
İlk konuşan kalın sesli tekrar konuştu. "Geçen geceyarısı görüştüklerini duydum."
Bu sefer cık cık sesleri yükseldi.
"Komutanların biraz daha soğukkanlı olması gerekir. Tufaya çabuk gelmemeliler. O vakitte, bir Veliaht ile ne yaptığını Tanrı bilir." dedi Vincent.
Bu sınırı aşan nokta olmuştu. Öfkeyle yerimden kalkıp Vincent ve arkadaşlarının yanına yöneldim. Gözüm dönmüştü sanki. Bedenimi öfke kontrol ediyordu. Her şey bir kaç dakika içinde gerçekleşti. Tepsileri devirip masanın üzerine çıktım ve Vincent'ın yakasına yapıştım. Diğerleri anında çil yavrusu gibi dört bir yana dağılmıştı.
"Bir daha söyle!" diye tısladım. "Cesaretin varsa bir de yüzüme söyle."
Pislikçe gülümsedi. Sanki bunu yapmamdan zevk alıyordu. "Dedim ki sen ve o Veliaht çoktan..."
Lafını bölen yüzüne yapıştırdığım yumruk oldu. Yumruğum yanağıyla temas ettiğinde kafası vuruşun etkisiyle geriye savruldu. T-shirtünün yakasından tutup başını kaldırdım.
"Bir daha söylesene. Sen kimsin ki beni yargılıyorsun Vincent. Sen kimsin ki?"
"Sen kimsin, Ciara?" Sırıttı. Dişlerine kan bulaşmıştı. "Bir Çevik'e vurma cüretini nasıl göze alabiliyorsun? O Veliaht Çevik arkadaşlarından daha mı değerli?"
Beni oyuna getirmişti. Bunu yapacağımı biliyordu. Bunu yapacağımı biliyordu ve benimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyordu.
Lanet olsun.
Geriye çekilip yakalarını bıraktım. "Unuttuysan hatırlatayım, Vincent..." dedim buz gibi bir sesle. "Biz Çeviklerin görevi; Veliahtları korumaktır. Asıl ben sana soruyorum; sen kendini bir Veliaht ile nasıl bir tutabiliyorsun? Ve şunu unutma; karşında bir Savaş Komutanı var. Dahası senin yenen bir kız var. Şimdi söyle, kuyruk acın mı tuttu? Beni arenada yenemedin diye mi bunlar? Biz Çevik'iz, Vincent. Veliahtlar ile konuşabiliriz, onlarla arkadaş olabiliriz ama onlarla kendimizi bir göremeyiz. Bize öğretilen bu. Çevik arkadaşlarım başka, o Veliaht başkadır. Görevimi, inançlarımı sorgulayamazsın. Yaydığın dedikodu senin adi bir pislik olduğunu gösterir o kadar. Hem geçen sene Veliaht Kate ile adı çıkan sendin, unutma."
Vincent'ın yüzü bembeyaz kesti. Masadan aşağı indiğimde bizi izleyenler az önceki manzaradan ötürü korkuyla geriye çekildi.
Umursamadım. Tepsimi alıp kirlilerin yanına bıraktım. "Ağzımın tadı kaçtı."
Vakit kaybetmeden yemekhaneden çıkıp odama yöneldim. Cal ve Melanie beni sakinleştirirdi.
Sakinleşmeliydim.
Bacaklarım tir tir titreyerek kapıyı açtığımda daha fazla dayanamayıp yere yığıldım. Sırtımı kapıya yasladım ve yüzümü göğsüme çektiğim dizlerime yasladım.
Bu ağırdı.
Söylemek zorunda olduklarım bir kez daha beni mağlup etmişti.-
Bir ay sonra bölüm yayınlayan Ecem sevinci çizelim şuraya. :') Evet, kafamı anca verebildiğim ve son şeklini bugün alan bir bölümle karşınızdayım. Umarım beğenmişsinizdir. Yorumlarınızı dört gözle bekliyorum.❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜĞÜM
Science Fiction500 yıl önce insanoğlu bir hapishaneye kapatıldı. Atalarımız halkı Çevikler, Veliahtlar ve Fısıltılar olmak üzere üç gruba ayırdı. Veliahtlar; yönetimi elde tutan gruptu. Zincirin en üst basamağında yer alıyordu. Çevikler; Veliahtları korumakla yükü...