XVI. DÜĞÜM

1.1K 105 2
                                    

                  

Odaya tekrar gidebilmek için herkesin uyumasını bekledik.

Gündüz vakti aşağı inmek çok dikkat çekerdi. Birinin bizi yakalayıp Kral ve Kraliçe'ye ispitlemesi de istediğimiz en son şeydi.

Bu yüzden gece birde buluşmak üzere odalarımıza çekildik.

Dersim biter bitmez Komutan Jex'e yorgun olduğumu söyleyip arenadan ayrılmıştım. Gece için hazırlık yapmalıydım.

Sırt çantama revirden aldığım iki feneri, bir kafa lambasını ve mutfaktan aşırdığım birkaç parça atıştırmalığı yerleştirdim. Bu sefer hazırlıklı olmak istiyordum.

İki çelik su matarasını arkadaki küçük göze koydum. Çanta fazlasıyla ağır olmuştu ancak hepsi işime yarar malzemelerdi. Birazcık ağırlık taşırsam ölmezdim.

Gece kadar siyah üniformamı giymeyi son anda akıl ettim. Biri sorarsa nöbette yardıma ihtiyaç varmış diyerek sıvaşabilirdim.

Her zaman nöbette yardıma ihtiyaç olurdu.

Bıçağımı saklama gereği duymayarak kemerime sıkıştırdım. Bıçağın zifiri karanlıkta parlayacağına emindim ancak ben bir Çevik'tim. Üzerimde silah bulundurmak kadar doğal bir şey yoktu.

Melanie yatağında mışıl mışıl uyuyordu. Bütün bu hazırlanma aşamasında sadece bir kez uyanır gibi olmuş, daha sonrasında da uykusuna kaldığı yerden devam etmişti. Uyanıp sorular sormaması işime gelmişti. Ne kadar az bilirse o kadar iyiydi. Yakalanırsam ve nerede olduğum sorulursa yalan söylemesine gerek kalmazdı. Çünkü cidden bilmiyordu.

Saat bire gelirken bir ıslık sesi duydum. Kısıktı; sadece çok dikkatli olanlar duyabilirdi. Ama oradaydı. Farkındaydım.

Bu benim dışarı çıkmam için gerekli olan işaretti.

Çantamı sırtıma takıp koridora çıktım. Son kez göz attığımda Melanie ıslığı duymamış gibiydi. Kapıyı sessizce arkamdan kapattım.

Dante üzerine her zamanki siyah pelerinini giymiş beni bekliyordu. Elinde benimkine benzer bir çanta olduğunu fark ettim. Bu manzara karşısında dudaklarım istemsizce yukarı kıvrıldı.

"Kimse uyanmadan dönmüş oluruz."

"Umarım."

"Yanına fener aldın mı?" diye sordu. Fısıltılara bağlı merdivenden aşağı indik. Burada hala ışık vardı.

"Evet," deyip çantamın fermuarını açıp içini ona gösterdim. "Bir değil, iki tane. Kafa lambası da var."

"Güzel." Fermuarı çekip çantamın ağzını kapattı. "Bu gece ışığa fazlasıyla ihtiyacımız olacak."

"Sen yanına ne aldın?" Çenemin ucuyla çantasını işaret ettim.

"Bir fener, birkaç mum ve kibrit... Fenerlerimizin pili biterse diye. Biraz da içecek."

"İkimizin de tedbirli davranması iyi."

Başıyla onaylayıp en aşağı inmek üzere beni yönlendirdi. Kimseye yakalanmamak için dua ederek Fısıltıların bölümünden de geçtik. Sessizce yürürken Dante'nin beni durdurmadıysa duraksadım. İşaret parmağını dudaklarına bastırarak sessiz olmamı söyledi. Dikkatlice, sadece yüzünün bir kısmı gözükecek şekilde kimse var mı diye bakabilmek için kafasını uzattı. Arkasından ben de aynı işlemi tekrarladım. Işıklar alt bölmede genelde az olurdu. Buna rağmen asansörün hemen yanındaki Çevik'i seçebilmiştim. Mutfak nöbetinde olmalıydı. Geceleri hiç kimsenin yemek çalmaması için yiyeceklerin başında beklerdi. Çoğunlukla da bu görevi üstlenecek Çevik çıkmadığından burada kimse olmazdı. Emin olun, bu nöbet en sıkıcı görevlerin başında geliyordu.

DÜĞÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin