DÜĞÜM'deki ilk romantik sahnemiz bu bölümde desem? İyi okumalar!
XXXII.DÜĞÜM
Sabah uyandığımda kapımın önünde kağıttan yapılma bir kuş bulmuştum.
Dante'nin daha önce yaptıklarına benzediğinden zaman kaybetmeden kuşu inceledim ve içine yazılanı okudum.
"Resim atölyesine gel."
Başka bir şey yazmıyordu.
Dante son zamanlarda hiç olmadığı kadar soğuktu. Başlarda gelip geçici bir şeydir diye düşünmüştüm ancak aramızda eriyen buzların yerine bir yenisi daha ekleniyordu. Bu durum da can sıkıcı olmaya başlamıştı.
"Ben çıkıyorum," dedim yatağında uyuklayan Melanie'ye.
Melanie cevap vermedi. Uykusunu bölmeden anlayamadığım birkaç şey mırıldandı ve yatmaya devam etti.
Başımı iki yana sallayıp odanın kapısını çektim. Melanie kaytarmaya başlamıştı; derslere sıkça gitmiyor ve antrenman yapmıyordu. Bu gidişle Komutanlar onu haşlayacaktı. Bir ara ona nutuk çekmem gerektiğini aklımın bir köşesine not edip Kemik'e inen merdivenlerden aşağı indim.
Resim atölyesi uzun zamandır kullanılmıyordu. Dikkat çekmemek için burayı seçmiş olmalıydı Dante. Yine de koridorlardan geçip giderken yanından geçtiğim her bir Çevik'in bakışlarını üzerimde hissediyordum. Sanki bir hata yapmamı bekliyor ve en ufak bir hatamda beni Veliahtlara ispiyonlayacaklarmış gibi duruyordu. Üzerimdeki baskı iki katına çıkmıştı adeta.
Derin bir nefes alıp yemekhanenin arkasındaki kestirme yolu arşınladım. Bu yol, direk eski müzik odasına ve resim atölyesine bağlanıyordu. Bu yolu kullanmam bana tahmin ettiğimden daha fazla zaman kazandırmıştı.
Atölyenin kapısı tozdan tanınmaz haldeydi. Bu yüzden başta bulmakta zorlanmıştım. Ancak kapı kulbunun temiz oluşu bana Dante'nin benden önce geldiğini ifade ediyordu. Daha fazla beklemeden kapıyı açtım ve atölyeye adımımı attım.
Dıştan kullanılmaz gözükse de atölyenin içi tablolarla doluydu. Birçoğu yağlı boya tablolardı ve genelde manzara figürleri kullanılmıştı. Birkaçın da ise tanımadığım kişilerin portreleri vardı. Sarışın, altın rengi bir elbise giymiş ağlayan bir kadın ve yüzü yaşlılıktan kırışmış, mavi gözlü bir adam en dikkat çekici olanlarıydı. Ağzım açık bir şekilde tabloları incelemeye koyulduğumdan odanın ortasındaki iskemleye oturmuş Dante'yi çok sonra fark edebilmiştim. Üstü bir Veliaht'a yakışmayacak şekilde kirliydi; gri t-shirtünde boya lekeleri vardı. Altına giydiği siyah pantolonun paçalarını kıvırmıştı ve ayakları çıplaktı.
Bir Veliaht'ı böyle göreceğim kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.
Dante'nin kimseye göstermediği bir yanını görmüş gibi hissediyordum.
Kuruyan boğazımı temizleyip, "Dante?" diyerek dikkatini çekmeye çalıştım. Sırtı bana dönük olduğundan ne yaptığını çözemiyordum ancak dalmış gibi gözüküyordu.
Dante ona seslenmemle bana doğru döndü. O da beni yeni fark etmiş gibiydi, gözlerini kırpıştırdı.
"Bu kadar erken geleceğini tahmin etmemiştim," diye itiraf etti.
Kaşlarımı çatıp onun yanına gittim. "Kuşu bulur bulmaz geldim."
Başını anladığını belirtmek istermiş gibi aşağı yukarı salladı. Boya tenekelerin yanındaki iskemleyi çekip oturdum. "Kuşu benden önce biri bulur diye endişe etmedin mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜĞÜM
Science Fiction500 yıl önce insanoğlu bir hapishaneye kapatıldı. Atalarımız halkı Çevikler, Veliahtlar ve Fısıltılar olmak üzere üç gruba ayırdı. Veliahtlar; yönetimi elde tutan gruptu. Zincirin en üst basamağında yer alıyordu. Çevikler; Veliahtları korumakla yükü...