Bana bir asırmış gibi gelen Kuruluş Günü'nün son günüydü.
Çevikler bunun şerefine arenada kendi çaplarında bir dövüş düzenlemiş, eğleniyordu. Fısıltılar ise her an tetikteydi; en ufak bir yaralanmada derhal müdahale edip yaraları temizliyor ve sargılı bezle kapatıyorlardı.
Ben ise bu manzarayı dışarıdan izliyordum. Kemik'teki korkuluklardan birine yaslanmış Çeviklerin birbirlerini pataklamasını seyrediyordum.
Cal merakla omzumu dürttü. "Sen neden arenaya inmiyorsun?"
"Akşam nöbetim var," diye cevap verdim. "Bütün enerjimi nöbete saklıyorum."
"Hadi ama Ciara!" dedi Cal. "Bunun bahane olduğunu ikimiz de biliyoruz. Nöbette bir sorun çıkma olasılığı yüzde kaç?"
"Yine de riske atamam, Cal."
Güldü. Son bir kez bana baktıktan sonra yanımdan ayrılmak için merdivenlere yöneldi. "Bugün Kuruluş Günü'nün son günü... Tadını çıkar! Komutanlar bile eğlenmeye zaman ayırmalı."
Arkası merdivenlere dönük gittiğinden tökezledi ve düşecekmiş gibi oldu. Ancak Komutan Jex omuzlarından tutup onun düşmesini engellemişti.
"Bastığın yere dikkat et, Caldwell," dedi Komutan Jex.
Cal tam adı söylendiğinden kızarmıştı. Tatlı bir kızıllık yanaklarına yayılırken öksürdü ve "Tamam," dedi. Sesi titremişti.
Komutan Jex ciddi bir ifadeyle omzuna vurdu ve yanından ayrıldı. Cal da beklediği işaret gelmiş gibi hızla gözden kayboldu. Bu olanlardan sonra muhtemelen arenada kendini dövdürtme gibi bir planı vardı.
Gülümsedim ve yanıma gelen Komutan Jex'e baktım. O da benim gibi dirseklerini korkuluğa dayayıp arenaya baktı.
"Caldwell haklı, Gaben," dedi. "Birkaç kişiyi pataklarsan çocuklar mutlu olacaktır."
Dudaklarım yukarı kıvrıldı. "Peki, bu pataklamaya kim gönüllü?"
Omzunu silkti. "Çaylaklar sıraya dizilir."
Cal ve Komutan Jex bir bakıma haklıydı. Savaş Komutanı olduğumdan beri arenada biriyle birebir dövüşmemiştim. İçimdeki vahşi yan çoktan arenaya gitmemi söylemeye başlamıştı.
Derin bir iç çektim. "Kendimi fazla yormam ona göre..."
"Kaptan sensin," dedi Komutan Jex, göğüs hizasında ellerini havaya kaldırarak. Beni ikna etmiş olması hoşuna gitmiş gibiydi. "Kimi istiyorsan seç, ne kadar dövüşmek istiyorsan dövüş."
"Bir şartla dövüşürüm," dedim. "Siz de arenaya ineceksiniz."
İç çekti. "Çocukların hoşuna gideceğini zannetmem."
Tek kaşımı havaya kaldırdım. "Yoksa kaçıyor musunuz?"
Ona korkak bir tavuk olduğunu ima etmem üzerine Çevik gururu devreye girdi ve beyaz dişlerini göstererek bana gülümsedi. "Bunu söylememişsin varsayıyorum." Yumruk yaptığı elini çıtlattı. "Ağlayan olursa beni suçlama."
Gülümsedim. "Suçlamam."
Merdivenlerden aşağı indik.
Arena daha şimdiden savaş alanıydı. Çevikler birbirlerinin üzerine atlıyor, ellerindeki silahlarla birbirlerini yaralamaya çalışıyordu.
Bir grup Çevik aşağı indiğimizi gördüğünde dövüşmeyi kesmişti. Büyük olasılıkla Çaylaklardı.
Komutan Jex tek eli termal tulumunun cebinde merdivenlerin başında durdu. "Söyleyin bakalım..." dedi. "Benimle kim dövüşmek ister?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜĞÜM
Science Fiction500 yıl önce insanoğlu bir hapishaneye kapatıldı. Atalarımız halkı Çevikler, Veliahtlar ve Fısıltılar olmak üzere üç gruba ayırdı. Veliahtlar; yönetimi elde tutan gruptu. Zincirin en üst basamağında yer alıyordu. Çevikler; Veliahtları korumakla yükü...