XXIII.DÜĞÜM

986 83 8
                                    

           

Psikologun inine tekrar inmiştik. Ancak bir önceki sefer gibi mektuplara dair bir iz bulamamıştık. Biz de bu yüzden B planını devreye sokmaya çalıştık, mektupları ele geçirmek için neler yapmamız gerektiğini düşündük.

"Mektupların Kraliyet'te olup olmadığını teyit etmemiz gerek," dedim Dante'ye. Fısıltılara giden merdivenlere oturmuştuk. Ben bıçağımı dalgınca elimde çevirirken Dante kehribar rengi gözlerini yere dikmiş, fikir yürütüyordu.

"Yuva'ya girişim kısıtlı," deyip nefesini dışarı üfledi. "Raporları verirken Yuva'nın göbeğinde olmuyorum. Genelde beni birkaç Çevik'in koruduğu bir odaya sokuyorlar. Koridorları bile tam olarak bilmiyorum."

"Bir şekilde Yuva'ya girmemiz gerek, mektuplar orada değilse işimiz rahat ama oradaysa sıkıntılı."

"Nöbet değişimiyle girme şansın yok mu?"

Başımı iki yana salladım. "Hayır, oraya bizden daha farklı eğitilmiş Çevikleri koyuyorlar. Girsem bile içeriden biri lazım, birinin yardımı olmadan giremem. O yardım da Kraliyet'ten geçiyor, tabi."

Bakışlarını dakikalardır incelediği tozlu zeminden ayırıp bana çevirdi, kafasını kaldırdı. Üzerinde her zamanki gibi siyah pelerini vardı; dikkat çekmemek için kapüşonunu burnunun ucuna kadar çekmişti. Beyaza çalan sarı saçları alnına dökülmüştü.

"Ekoluk avantajını kullanıp Yuva'da bir şeye bakmalıyım, desem?"

"Belirli bir yer olması lazım. Hem sana yardımcısı olması için yanına adam verirler. Dikkat çeker bu."

İç çekip bıçağımı zemine sapladım. Hiçbir sonuca varamıyorduk. Düşündüğümüz her bir düşünce dakikasında çürütülüyordu.

Biraz ara vermeliydik. Dinlenirsek daha iyi sonuca ulaşırdık. Başka bir şeyle ilgilenmenin zihnimizi rahatlatacağını düşünerek konuyu dağıttım ve birkaç gündür aklımı kurcalayan soruyu Dante'ye sordum.

"Bana gönderdiğin şu kuşlar..." dedim, origamiden yaptığı siyah kuşu kast ederek. "Ne kuşu? Açıkçası çözemedim."

Belli belirsiz bir gülümseme dudaklarına tırmandı. Gözlerini benden ayırmadan pelerininin cebinden siyah bir kâğıt çıkardı. Bu, bana verdiği kâğıtlara benziyordu.

"Beğendin mi?" diye sordu.

"Evet, harikalar..."

"Geçmişte birçok millet bu kuşu yorumlamış."

Maharetli elleri kâğıdı kıvırıyor, büküyordu. "Romalılar bu hayvana zamanında 'umut' demiş, Vikingler ise kâhin kuşu diye adlandırmış. İskandinav, Kelt ve birçok mitolojide ise bu kuş yenilenme, karanlıkta ışık bulma yeteneği olarak görülür."

Parmaklarıyla kağıdın ucunu ezdi. "Bu kuş öyle zeki, öyle cesurmuş ki Tanrılar bile savaşlarda, haberleşmede bu kuşu kullanırmış. Kuşlar arasında en zekisi diye adlandırılırmış."

"Bu kuşun adı ne?" diye heyecanla sordum. Öyle bir anlatmıştı ki böyle mistik şeylere inanmayan ben bile büyülenmiştim.

Anlatırken şekil verdiği kağıdı zemine sapladığım bıçağımın yanına koydu. Yine aynı origami kuştan yapmıştı.

"Kuzgun..." dedi. "Bu kuş, kuzgun..."

Bana baktı, bakışları beni ürpertecek kadar yoğundu. "Seni kuzguna benzetiyorum. Sen de kuzgun gibi cesursun, zekisin. Aynı zamanda karanlıkta ışıksın. Senin varlığın herkes için bir umut niteliğinde... Buradan çıkmak, dünyayla tanışmak ve özgür olabilmek için..."

DÜĞÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin