Gece tahtını gündüze devredecekti; günün ağarmasına sayılı dakikalar vardı. Güneş ilk ışıklarını dünyamıza indirip, alarm çalmadan Kemik'e ulaşmam gerekiyordu. Alarm çaldığı vakit insanlar yataklarından kalkar ve gece dışarıda olduğumu fark edince beni sorguya çekerlerdi.Gece vakti dışarı çıkmak yasak değildi. Hele ki bir Çevik'seniz... Ancak dikkat çekici bir olay olduğundan insanlar sizi sorguya çekmeden duramazdı. Soru sorduklarında verecek cevabı bulamayacağımı düşündüğümden koridorda yankı uyandıracak kadar sık ve telaşlı adımlar bana aitti.
Dante hemen arkamdan beni takip ediyordu. Sıcak varlığını bin metre öteden de olsa hissedebiliyordum. Yaşadığım ufak koşuşturmamı sakin ve anlayışlı gözlerle izliyordu. Sırtıma bakışlarının ağırlığı binmişti.
Daha fazla koşamayacağımı anladığımda durup soluklanmak için kendime birkaç dakika tanıdım. Bir elimi pürüzlü duvara dayayıp nefesimi düzene sokmaya çalıştım. O sırada Dante yanımda bitti.
"Sakin ol," dedi yatıştırıcı bir sesle. Sesi çikolata gibi yumuşak ve tatlıydı. Zihnime sakinleştirici bir etkisi vardı. "Daha otuz beş dakikamız var."
"Yukarı çıkmak on beş dakika," dedim. Kuruyan damağımı ıslatıp yavaşça doğruldum. Dinlenme esnasında belimi bükmüş ve sırtımı soğuk duvara dayamıştım. "Odama ulaşıp yatağa girmem ise on..."
"Bu da yirmi beş dakika eder; on dakika kârdasın. Koşma, nefes nefese kalman bir avantaj sağlamaz. Aksine, olası kötü bir durumda karşındakini şüpheye düşürür."
Dante rahat bir tavırla bunun bin katını daha tırmanmamız gereken basamaklardan birine oturdu. Pelerinine yapışan tozları eliyle silkeledi ve sonrasında aynı eliyle yanındaki boşluğa vurdu. "Dinlen, Ciara."
Endişeli yanım merdivenleri peşi sıra tırmanıp yatağa gitmemi haykırsa da mantıklı yanım birkaç dakikadan sorun olmaz deyip beni çoktan merdivenlere yönlendirmişti. Galip gelenin mantıklı yanım olacağı Dante'nin yanına yerleştiğimde belli olmuştu. Soğuk zemin beni içten içe titretse de daha kötülerini gördüğümden karşı karşıya kaldığım duruma mırın kırın etmedim ve bacaklarımı uzatıp başımı yanımdaki Veliaht'a çevirdim.
"Bundan sonra ne olacak, Dante?"
Bakışlarını bir noktaya sabitlemiş olan Veliaht, gözlerini oradan ayırmadan sorumu cevapladı. Dalgın ve düşünceli gözüküyordu. "Bir şekilde o belgelere ulaşmamız lazım; Kral ve Kraliçe'nin bazı şeyleri bizden sakladığına inanıyorum."
"Orası kesin. Psikologun yazdıkları kraliyetin de bu durumdan haberdar olduğunu gösteriyor."
"Bu da ne kadar güvende olduğumuzu sorgulatıyor, Ciara. Onlara bilgi verirken aslında ne kadar doğru bir şey yaptığımı, söylediklerinin ne kadarının gerçek, ne kadarının yalan olduğunu bana düşündürtüyor."
"Tam olarak bilemeyiz."
Fenerden çıkan cılız ışığın aydınlattığı güzel suratına baktım. Biçimli kaşları düşünceli bir ifadeyle çatılmıştı; dişlerini sıktığından çenesinde ufak bir çukur oluşmuştu. Ona yapılanlara sinirlendiği bariz belliydi.
"Dante..." dedim; dikkatini çekmek maksadıyla yumruk yaptığı elini tutup sıktım. Kehribar rengi gözleri kitlendiği yerden ayrılıp bana çevrildi. Damarlarına yayılan öfke gözlerinin üzerine yıldız tozu gibi serpiştirilmişti, parlıyordu. "Onlara inanman senin suçun değil. Kral ve Kraliçe çıkarcı insanlar; seni, beni, herkesi daha fazlasını elde etmek için kullanabilirler. Kullanıyorlar da! Ama bu, çobanına sadık birer koyun gibi onların yaptıklarına boyun eğeceğimiz anlamına gelmiyor. Biz de karşılık vereceğiz, Dante. Biz de atağa geçeceğiz. Onlar zekiyse biz daha zeki olacağız."
Durup sertçe yutkundum. Dediklerimi sindirmesini bekledim. Ardından devam ettim.
"Kral ve Kraliçe bu odadan ve mektuplardan haberdar olduğumuzu bilmiyor. Bu, bizim için bir avantaj. Onların ruhu duymadan mektuplara ulaşır ve gerçekleri öğreniriz. Daha ne kadar şeyi sakladıklarını bilebiliriz."
"Dediklerin mantıklı ancak ufak bir sorun var: Mektuplar kraliyet ailesinde olabilir. Onlara nasıl ulaşmayı düşünüyorsun?"
"Şu an bilmiyorum ama bir yolunu bulacağım."
İkimizde sustuk. Yaptığımız planın zorluğu ikimizi de dehşeti düşürmüştü; tutulan nefeslerimizden bu kolayca anlaşılabiliyordu. Ancak tozlu basamakta oturup yapacaklarımıza kafa yorarken bir başka duygu da varlığını hissettiriyordu.
Öfke.
Gerçeği bilme arzusu.
Aptal yerine konulmanın verdiği kin.
Hepsi yorgun düşmüş bedenlerimizden dışarı sızıyordu. Doğum lekelerinin verdiği hiyerarşik düzende apayrı basamaklarda yer alan bu iki ayrı beden orada, o anda aynı duygularla yanıp tutuşuyordu.
Ve o duyguların kaynağı da ortaktı.
"Bir şekilde..." diye fısıldadım. Boşlukta sesim yankılandı. Avuç içlerimden destek alarak ayağa kalktım ve görüş alanıma giren basamaklara gözlerimi kısarak baktım. Dante'nin de ayaklandığını göz ucuyla görmüştüm. "Bir şekilde gerçekleri öğreneceğiz. O zamana kadar oyuna biz de dâhiliz."
"Emin misin?"
Oyuncu bir tavırla tek kaşımı yukarı kaldırdım. "Beni saf dışı mı bırakmayı düşünüyorsun yoksa Veliaht Dante Astor Kynaston?"
Oyuncu tavrım karşısında dudakları belli belirsiz yukarı kıvrıldı. "Şüphen dahi olmasın, Savaş Komutanı Çevik Ciara Gaben."
Ben de söylediklerine gülümseyip merdivenin başına gittim. "O zaman..." dedim kendimden emin, güçlü bir tonda. "Şu gerçekleri öğrenelim."
"Anlaştık."
Her ne kadar el sıkışmasak da sözlerle bir başka oyun için anlaştığımızı kesinleştirdik.
-
Merhabalar! Herkesin yeni yılı kutlu olsun! 2017'e girmemize saatler kaldı. Yılbaşı hediyesi olarak bu bölümü sizlerle paylaşıyorum. Normalde planım bir yılbaşı bölümü yazmaktı. Ama inanın, bu bölüm daha çok içime sindi ve paylaşmak istedim.
Umarım siz de sevmişsinizdir. Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yorum olarak benimle paylaşmayı unutmayın. :')
Son olarak; 2017 hepinize bolca sağlık, mutluluk, huzur, başarı, aşk ve para getirsin. Bütün dilekleriniz kabul olsun.
Sizleri kocaman öpüyorum.
Diğer bölüm finallerim dolayısıyla 14 Ocak'ta gelecektir.
O zamana dek hoşça kalın. <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜĞÜM
Science Fiction500 yıl önce insanoğlu bir hapishaneye kapatıldı. Atalarımız halkı Çevikler, Veliahtlar ve Fısıltılar olmak üzere üç gruba ayırdı. Veliahtlar; yönetimi elde tutan gruptu. Zincirin en üst basamağında yer alıyordu. Çevikler; Veliahtları korumakla yükü...