XXVI. DÜĞÜM

999 85 21
                                    

Melanie ve Cal burada olsaydı şaşkınlıktan küçük dillerini yutarlardı.

İçerisi ikisinin de ayılıp bayılacağı kadar ihtişamlıydı.

Kristal avizeler, altın gibi gözüken masalar ve oyma sandalyeler, gelen herkesin iştahını kabartacak kadar harika yemekler, su gibi içilen şampanyalar, pırıltılı kıyafet giymiş kadınlar ve jilet gibi giyinişli erkekler...
Kendimi Muhteşem Gatsby'de gibi hissediyordum.

İnkar edemezdim. Yuva herkesin rüyalarını süsleyebilecek kadar güzeldi.

Gergin adımlarımı üzerinde ordövr tabakların bulunduğu masaya yönlendirdiğimde etraftaki herkesin bana baktığına dair saçmasapan bir hisse kapılmıştım. Sanki tavuk kostümü giymiştim ve insanlar beni akşam yemeği yapmak gibi bir istek duyuyordu. Buraya ait olmadığımın farkındaydım ancak şimdi bu gerçek daha da netleşmişti.

Stresimi azaltmak için içki servisi yapan Fısıltı'nın birini çevirdim ve taşıdığı yuvarlak tepsiden bir kadeh şampanya aldım. Kadehler adeta ışıldıyordu.

"Teşekkürler."

Fısıltı, yüzüme bile bakmadan yanımdan ayrıldı ve ben de ondan aldığım şampanyayı yudumladım. Alışık olmadığımdan ötürü alkol boğazımı yakmıştı. Ufak bir öksürük krizi tuttuğunda ipek mendille dudaklarıma bastırdım ve rujumun gitmemiş olmasını umarak kendime geldim. Ardından da tekrar şampanyayı içtim. Ancak bu sefer hepsini kafaya dikmiştim.

Kafamı kaldırdığımda içerisinin git gide kalabalıklaştığını çok rahat anlayabiliyordum. Girdiğim ilk andaki insan sayısı bundan çok daha azdı. Parti resmen Veliaht kaynıyordu. Kast sisteminden dolayı bu çok normaldi ancak bu kadar çok Veliaht olmasını da beklemiyordum. Benim gibi Çevikler ortalıkta gözükmüyordu; olanlar da koruma amaçlı burada bulunuyordu.
Gözlemlediğim kadarıyla koridora bakan kısımda üç, çıkışta iki ve girişte ise dört Çevik bulunuyordu. Bu da güvenliğinin çok sıkı ve işimin oldukça zor olduğunu gösteriyordu.

Sıkıntıyla nefesimi dışarı üflediğim esnada birinin masama yaklaştığını gözucuyla görmüştüm. Kafamı kaldırdığımda ise Çevik üniformasını üzerinden atmış ve siyah bir takım elbise giymiş Komutan Jex ile karşılaştım. Arenada olduğundan çok farklı duruyordu.

Yanından geçip giden garson Fısıltı'yı durdurdu ve tepsiden iki şampanya kadehini eline aldı. Daha sonra ise bana döndü. Kadehlerden birini bana uzattı.

"Bana içki borcun vardı."

Uzattığı kadehi aldım. "Tamamen aklımdan çıkmış."

"Komutanlık nasıl gidiyor? Alıştın mı?"

"Gayet iyi," diye cevap verdim. "Çaylaklar ilk zamanlar ki kadar beni zorlamıyor. Onlara işin tekniklerini kolayca verebiliyorum."

"Güzel..." Şampanyasından bir yudum aldı. "İlk zamanlar zordur. Ne yapacağını, nasıl hitap ettiğini ve ne demen gerekeceğini bilemezsin. Bir gün önce sen de öyle öğrencisindir ama şimdi... Şimdi, onlara ders vermesi gereken sensindir. Bu biraz insanı gerer ama altından kalkarsın."

"Umarım..." Konuşmak beni rahatlatıyordu. Aklımdan yazı odasını ve mektupları çıkarabiliyordum. Bu yüzden konuşmaya devam ettim.

"Derslere alışmak kolay ancak bunlar..." Parmağımla kadehi ve diğer gösterişli eşyaları işaret ettim. "Bunlar, benim hayal edebileceğimden bile fazla... Ben bir Çevik'im. Görevim Veliahtları korumak, arenada birilerini pataklamak ve pestilim çıkana kadar antrenman yapmak. Bu partiler bana göre değil. Bu şampanya, bu kıyafet, bu yemekler... Bunlara alışık değilim."

DÜĞÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin