"İster sev, ister sevme."

34.1K 874 41
                                    


Davul, zılgıt sesleri susmuştu konak büyük bir sessizliğe boğulmuştu. Dışarıda saatler geçerken gelin odasında zaman durmuştu adeta. Odanın sessizliğini  yeni gelinin hıçkırık sesleri bozarken damadın öfkesi, kırgınlığı odayı talan ediyordu. Duyar mıydı Midyat şu iki koca yüreğin birbirinden farklı çığlıklarını? Duyar mıydı Mardin sessiz isyanlarını? 

Genç adam kafasını kaldırıp bir dizlerini kendine çekip köşede ağlayan kıza baktı. Saatlerdir ağlıyordu genç kız. Hiç mi bitmezdi şu gözyaşları? Hiç mi kurumazdı gözleri? Yüzünü elleri arasına aldı. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Eğer bu gece birlikte olmasalar yarın kimsenin yüzüne bakamazdı. Koskoca ağa alay konusu olurdu el aleme.  Kendini Mardin'in diline düşürmeyecekti ama genç kız ona dokunmasını istemiyordu. Sevdiği kız ona dokunmasını istemiyordu. İki arada bir derede kalmıştı. Ne yapacağını bilmiyordu. Ayağa kalkıp bir ileri bir geriye doğru düşünerek yürümeye başladı. Genç kız ondan şimdi nefret etse de, onu istemese de emindi ki bir gün onu sevecekti sevmese bile alışacaktı. Sevgi yavaş yavaş işler yüreğe. İnce ince dokuyarak büyür kalpte. Genç adam ince ince işleyecekti sevgisini genç kızın içine. Elbet bir gün seveceksin beni Dilzar! Elbet bir gün yüreğine dokunacak sevdam diye söylendi içinden. 

Kendinden emin adımlarla kızın yanına vardı. Eğilip kızı kolundan tuttu. Yavaşça ayağa kaldırdı. Yanağına dokundu sevdiği kızın. Kendine kızdı. Onu ağlattığı için kendine kızdı. Bu ağlayan yüzü her gün güldürmek için kendine söz verdi. Bir gün mutlaka bugünleri ona unutturacaktı. Eli yanağından aşağı inip omzunda düşmeye yüz tutmuş gelinliğinin askısını omzundan yavaşça, kızı korkutmadan indirdi. Elinin altında kızın titrediğini hissedebiliyordu. Diğer omzundan da indirecekken kız korkuyla geri çekildi.

"Ağam..." Söylediği her harfte bir yalvarış vardı genç kızın. Konuştuğu her kelimede daha bir derin ağlıyordu. 

"Dilzar... Sen artık benim karımsın. İster sev, ister sevme ama artık benimsin."

"Yapma ağam. Bırak gideyim."

"Gidemezsin, Dilzar. Anla artık bu eve bir kez girdin. Artık çıkamazsın."

Kızın dudaklarından ardarda hıçkırıklar kaçtı.  Tüm çıkış kapıya suratına kapatılmıştı. Her şeyi ardında bırakıp yeni bir hayat yaşaması isteniyordu ondan. Hayallerini öldürüp, sevdiğini gömmelerini istiyorlardı. O kadar kolay değildi kız için hayallerinden, sevdiğinden vazgeçmek. Ondan kolay kolay bunu bekleyemezlerdi. 

Adam genç kızın koluna yumuşakça dokundu. Tenine tenini alıştıra alıştıra omzuna doğru çıktı. Boynunda tutup kendine yanaştırdı kızı. Genç kız kendini uzaklaştırmaya çalıştıkça daha sıkı tutuyordu. Yavaşça dokundurdu dudaklarını dudaklarına. Genç kızın titrediğini hissettikçe canı yanıyordu adamın. Sert bir poyraz esip yerle bir ediyordu yüreğini. Genç kızın gözyaşlarının tadı dudaklarına zehir gibi geliyordu. Öldürüyordu onu. Kendini geri çektiğinde yanağına doğru sert bir tokat yedi. Tokat yanağında sıcaklık yaparken kızın şaşkın yüzüne baktı. Minik bir kuşa benziyordu. Fuzuli bir çırpınış içerisindeydi. Genç kızın ince belinden kavrayıp kendi bedenine birleştirdi. Kız kolları arasında çırpınmaya başlayınca onu yatağa doğru götürdü. Bir yandan da kızın dudaklarını kendi dudaklarına esir etmişti. Kızı yatağa bırakmadan önce gelinliğini üzerinden çıkardı. Genç kız çıplaklığını örtmek için kollarını kullansa da boş bir çabaydı. Adam genç kızın üzerindekilerden kurtulduktan sonra kızı yatağa uzandırdı. Kendi üzerindekileri çıkarmak için doğruldu. Ceketini çıkarıp kenardaki tekli koltuğa doğru fırlattı. Gömleğinin düğmelerini çözerken yatağın örtüsüyle çıplaklığını kapatan genç kız:

"Yalvarırım. Yalvarırım yapma! Ağam, etme kurbanın olayım. Ben senin karın olamam. Bu konağın gelini olamam."

Adam gömleğini de ceketinin yanına yollarken kemerini çözmeye başladı.

"Sen benim karımda olacaksın, bu konağın gelini de!" Pantolonunu yere bırakıp yatağa bir ayağını koyarak kadına doğru eğildi. Kızın sımsıkı tutunduğu örtüyü tek seferde üzerinden attı. Genç gözlerini sımsıkı yumup gözlerini yummuştu. Sessizce ağlıyordu.Kızın çenesinden kavrayıp kafasını kaldırdı.

"Bana bak. Dilzar, gözlerini aç bana bak!" Sıktığı dişleri arasından konuşan ağanın dediğini korkuyla yapıp gözlerini açtı genç kız. 

"Sen benim karımsın. Bende senin kocan. Senin sevebileceğin tek kişi benim." Dilzar kafasını iki yana salladı.

"Hayır, ağam. Benim sevdiğim kişi sen değilsin. Olmayacaksın da!" Lerzan öfkeyle kaşını çattı. Bu kız nasılda sevdalıydı sevdiğine! 

"Birazdan benim olacaksın. O sevdiğin adamın değil benim koynumda olacaksın." 

"Sen benimle değil bedenimle beraber olacaksın, ağam. Ruhum hep o adamın olacak. Beni karın yaptıktan sonra beni ölü bilesin. Bil ki sabah bu yatakta cesedim olacak."

 Lerzan daha kaç yerinden vurulacaktı? Daha kaç kez sevdiği kız hançeri saplayacaktı kalbine? Öfkeyle hapsetti kızın dudaklarını kendine. Kız kaçtıkça o ileri gitti. Kız çırpındıkça daha sıkı tuttu. Sevdiği kızın bedenine sahip olurken öldürdü sevdiği kızı. Ardından da kendini öldürdü. Gözyaşları içerinde sevişti genç kızın bedeniyle. Oysa kendisi kızın bedeniyle sevişirken kızın ruhu sevdiği adama gitmişti. İki beden bir olurken ruhlar birbirinden kaçıyordu.  Odanın içinde sesler birbirine karışmıştı. Öfke, hüzün, kırgınlık, acı, zevk birbirleriyle savaş içerisindeydi. Adam biliyordu ki savaşın tek galibi hüzün olacaktı. Acı esir edecekti onları kendine. 

Ağa, ağalığını yapıp ailesinin yüzünü kara çıkarmamıştı. Evet, bir katil olmuştu ama her şeyi usulüyle yerine getirmişti. Herkesin tebriklerini alırken karısının lanetlerini alacaktı. Herkes yüzüne gülerken karsı yüzüne tükürecekti. Tabi yarın sabah karısını bulursa... 

 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Hanım Ağa (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin