Kahverenginin En Güzel Tonu

17.4K 601 20
                                    



Lerzan ses çıkarmamaya dikkat ederek girdi odaya. Ceketini çıkarıp koltuğun üzerine attı. Yatakta derin bir uykudaymış gibi uyuklayan karısına baktı. Siyah saçları kafasını koyduğu yastığa dağılmıştı. Üzerine örttüğü örtüye sıkıca sarılmıştı. Onun kendisini sevdiğini bilene kadar içindeki sevgiyi söylemeyi düşünmüyordu fakat Gule kadın ondan önce davranıp bilmeden söylemişti genç kıza sevgisini. Kızın öğrendikleriyle yüzünde oluşan şaşkın ifade gözünün önüne geldi. Böyle bir şeyi hiç beklemediği belliydi. Ona sevgiden çok öfkesini göstermişti. Fakat daha önlerinde uzun yıllar vardı. O uzun yıllara saracaktı sevgisini. Kıza her gününü sevgiyle yaşatacaktı.

İki gün... Sadece iki gündür buradaydı ve adamın öfkesine maruz kalmıştı. Aslında öfkesine değil kırgınlığına, acısına, yıkılmışlığına, çaresizliğine maruz kalmıştı genç kız. Onun umutsuzca çırpınışlarını görmüştü sadece. Üzerinde iç çamaşırıyla kalınca yatağın diğer tarafına oturdu. Belki hayatı boyunca karısı onu sevemeyecekti. Onu sevdiğinden ayırdığı için nefret edecekti. Ne zaman yakınlaşmaya çalışsa sırtını dönecekti. Onu sevgisinden mahrum edecekti. Onu sevdasıyla bir başına bırakacaktı. Aslında genç adam düşüncesizliğinin cezasını çekiyordu. Bencilliğinin sonuçlarını yaşıyordu.

Yatakta bir kıpırdanma hissedince arkasına döndü. Genç kız yataktan doğrulup kenarda duran koltuğa doğru yürüdü. Koltuğa oturup ellerini göğsünün altında birleştirdi. Gözlerini yumdu. Genç adam kızın yaptığı şeye bir anlam verememişti.

"Neden oraya geçtin?" diye sordu. Genç kız konuşmayıp uykusuna devam edince:

"Dilzar, yatağa geç!" dedi. Genç kız gözlerini açıp adama baktı. Ona bakan bakışlarında nefret bile yoktu. Bomboş bakıyordu.

"Sigara kokuyorsun." Dedi sadece genç kız. Arkadaşının ardı ardına içtiği sigaranın kokusu üzerine sinmiştir.

"Tamam, sen yatağa geç. Ben duş alırım." Deyip ayağa kalktı. Banyoya doğru yürürken genç kızda yatağa girmek için ayağa kalkmıştı. Yürürken yarı yolda kız ile karşı karşıya geldi. Genç kız yan taraftan geçmek için bir adım atarken o da bir adım atmıştı. Genç kız kafasını yerden kaldırıp adama baktı. Herhalde kahverenginin en güzel tonuyla göz gözeydi adam. Zaten onu kendisine aşık edende bu gözlerdeki renk tonuydu.

Bir yıl önce kadar genç adam Mardin'in çarşısından çıkmış eve yürüyerek gitmeye karar vermişti. Onu görenler baş sağlığı dilerken o babasıyla yüzlerce kez geçtiği bu sokaklara sinen anılarını tazeliyordu. Ne çok zordu babadan ayrılık... Ne çok zordu bir diğer yarını kaybetmek... Ne çok zordu bir duyguyu kaybedip yerine başka duyguyu koymak... Koskoca adam olmuştu ama bu ağlamamasına bir engel olamamıştı. Issız yollardan gözlerinden yaşları döke döke yürüyordu. Bu taşlı yollardan tek başına yürümek ona çok zor gelmişti. Oysa babasıyla yürürken ne kadarda kolay geliyordu.

Dalgındı adam... Mutluluğunun, heyecanının dalgınlığındaydı genç kadın... Sevdiğinin yanından yeni ayrılmış fakat kalbi hala deli gibi atıyordu. Taşlı yollardan koşarak ilerlerken arkasında bıraktığı sevdiğine bakmayı ihmal etmiyordu. Yüzüne saçma bir gülümseme fetih yapmıştı. Rüzgârın esintisiyle uçları arkaya savrulan şalına sıkıca tutunmuştu. İçinde yaşadığı aşk onu sersemletmişti. Kafasının bir yere çarpmasıyla ancak gelebilmişti kendine genç kız. Acıyan kafasını eliyle sıvazlarken kafasını kaldırıp çarptığı şeye baktı. Gözleri yaşlı bir adam...

İşte o an tutulmuştu kahverenginin en güzel tonuna adam

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İşte o an tutulmuştu kahverenginin en güzel tonuna adam. İşte o an atılmıştı sevdanın tohumları yüreğine. Dilini lal etmişti o masum bakışlar. Yüreğini lal etmişti o sevdanın tohumları. Onun gözleri acı ile yanarken kızın gözleri mutlulukla parıldıyordu. O karanlıktayken kız aydınlıktaydı. Genç kız utangaç bir edayla bakışlarını adamdan almış, sessizce fakat bu sefer ağır adımlarla yoluna devam etmişti. Kız gitmişti fakat kahverenginin en güzel tonu hala adamın gözlerinin önündeydi. Yarasına derman gibi gelmişti. Yol ortasında olan hastaya açılın, ben doktorum der gibi yetişmişti.

O gün bugündür hala gözlerinin önündeydi kahverenginin en güzel tonu. Sadece mutluluğunun parıltısı sönmüş bir vaziyette. Aydınlığı sönmüş bir vaziyette. Genç adam kendi karanlığına çekmişti genç kızı. Ve bunun bedelini ağır ödüyordu. Elini kaldırıp kızın yanağına doğru götürdü. Kıza dokunmak istedi. Dokunup ona çektirdiği acıları kendine çekmek istedi. Fakat genç kız kendini geri çekip buna engel oldu. Adam kıza verdiği acıları geri almaya kararlıydı. Elini kızın ensesine götürüp, kızı kendine doğru çekti. Genç kızın titrediğini eli altında hissedebiliyordu. Yüzündeki bakış tıpkı dünkü bakışları gibiydi. Tiksinir gibi, nefret eder gibi, ölmek ister gibi, öldürmek ister gibi... Genç kızı belinden kavrayıp yanındaki yatağa yavaşça, onu ürkütmemeye çalışarak uzandırdı. Kendiside hemen üzerinde yerini alırken genç kızın yüzüne baktı. Ondan korkuyordu. Dokunuşlarından ölesiye tiksiniyordu. Elini kızın yüzüne götürüp öne gelen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. Genç kız kafasını yana çevirmiş, gözlerini sıkıca yummuştu. Ses çıkarmıyordu ama genç adam duyuyordu dokunma bana diye bağıran o acı dolu sesi. Kızın çenesinden nazikçe tutup kendine çevirdi.

"Gözlerini aç, Dilzar." Dedi ninni fısıldar gibi. Genç kız korkuyla gözlerini açarken:

"Gözlerini aç ki; beni gör. Gözlerini aç ki; senin gibi benimde acıyla kıvrandığımı gör. Yalvarırım sana, Dizar. Yalvarırım beni gör! Senin benden değil benim senden korkmam lazım. Kalbim senin ellerin arasındayken senin değil benim korkmam lazım. Sen ancak kalbini benim ellerime verdiğin zaman korkmalısın. Şimdi değil. Senden özür dilesem bile hiçbir şey eskisi gibi olmayacak bu yüzden izin ver bana her şeyi eskisinden daha güzel yapayım. Sana hayalindeki evliliği yaşatayım."

"Benim hayalimde sen yoktun, ağam. Hayalimde bana dokunacak olan kişi sen değildin. Senin kalbini de istemiyorum, ağam. Al kalbini ellerim arasından."

"Kalbimi ellerin arasında öyle sıkı kavramışsın ki alamıyorum, Dilzar. Atma onu sakın! Bırak sende kalsın. "

"Benim elim zaten dolu."

"O zaman birini atacaksın. Hangisi atman gerektiğini sen de çok iyi biliyorsun."

"İstemiyorum."

"Sonsuza dek böyle yaşamak mı istiyorsun? Acı çekerek. Mutluluğa hasret kalarak. Bırak acını alayım. Yerine mutluluk serpeyim." Genç adam dudaklarını kızın açıkta kalan boynuna değdirince genç kız kendini geriye çekmeye çalıştı. Sevdiği ondan kaçtıkça yüreğine bir hançer saplatıyor, içinde kanamayan yer bırakmıyordu. Öpücükleriyle kızın boynunda dolaşırken eli omzuna kaydı. Koyu renkteki geceliğinin askısını omzundan sıyırdı. Açık kalan omuzu da nasiplenmişti öpücüklerden. Genç kız elini adamın çıplak omzuna atıp kendinden uzaklaştırmaya çalıştı.

 Genç kız elini adamın çıplak omzuna atıp kendinden uzaklaştırmaya çalıştı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Ağam? Bırak, ağam. Lütfen yapma. Kurbanın olayım, bırak." Diyerek genç adamın altında çırpınmaya başladı. Bu sözleri daha öncede duymuştu adam. Bu yalvarışları, her dokunuşuyla dökülen gözyaşlarını, acı çığlıkları... Hepsi ona dünden kalan ömrü boyunca unutamayacağı acı hatıralardı. Bu acıyı tekrar yaşamaya katlanamazdı. Dünkü acıyı sindiremeden yenisini ekleyemezdi. Altında ezilir kalırdı. Öpücüklerini bırakıp kendini kızın yanına bıraktı. Derin derin solurken gözlerini yumdu. Acısını yutmaya çalıştı.

İki bedende acıyla nefes alıp verirken birbirlerine bakacak cesareti bulamıyorlardı kendilerinde. Biri korkuyordu diğeri ıstırap çekiyordu. Adam yataktan doğrulup sessizce banyoya geçti, ardından kapıyı kapattı.


Hanım Ağa (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin