"Tu Gυli Ez Bulbulê Temme"

15.5K 483 67
                                    

Lerzan'ın söylediği türkü medyada var. Dinleyebilirsiniz.İyi okumalar...

Lerzan, kolunu genç kızın kafasının altından çekip hafifçe doğruldu. Ayaklarını zemininin üzerine koyarken sırtını karısına döndü. Kalbi kırılmıştı! Sevdiği kız bir kez daha elleri arasında duran kalbini sıkıştırmış, canını yakmıştı. Üzerinde oturduğu yatağın kıpırdanmasıyla omzunun üzerinden arkasına baktı. Karısı da doğrulmuş onun gibi yatağın kenarına oturmuştu. 

"İçeri geçelim." dedi ona inat kısık çıkan sesiyle. Genç kızın kafasını salladığını gördüğünde genzini temizleyip daha gür bir sesle:

"Ben işe gittikten sonra odaya kapanma. Anam, etrafta görün istiyor. Bundan sonra yemeğini de odanda yeme. Bizle beraber oturup kalk. Ha! Ayrıca ben uyanmadan kalkma bundan sonra. Seni sabahları yatağımda, yanımda görmek istiyorum." dedi. 

Genç kız, arkasında duran adamın dediklerine sadece kafa sallamakla yetindi. Uyku planı da yerle bir olmuştu! Yatağın aniden hafiflemesiyle adamın ayağa kalktığını anladı. Zaten çok geçmeden gözlerini diktiği yerdeki halı yerine bir çift ayağı görünce onun yanına geldiğini anlamıştı. Kafasını kaldırıp karşısında tüm ihtişamıyla duran adama baktı. Adamın mavi gözlerinin ardında akan çağlayanı görmemek mümkün değildi. Hüzünle akan çağlayan... Bu adam onun eseriydi bunu biliyordu. Ve bu eseri tüm bilinciyle ortaya çıkarıyordu. Çünkü onu böyle görmek istiyordu. Yıkılmış, derbeder bir halde... O mahzun bakışlı adamın bir eli ona doğru uzatılınca bakışları adamın eli ve gözü arasında gidip geldi.

"İçeride insanlar varken böyle odaya kapanmak doğru değil. Hadi, gidelim." 

Lerzan ağa, elini tuttuğu küçük yeğeniyle çarşıda ağır adımlarla yürümekteydi. Yeğeni okula başlıyordu ve ona bir şeyler almak istiyordu. Onun küçük kalbini hoş tutmak en çok istediği şeylerden biriydi. Küçük kız minik elini büyük avucuna güvenle bırakırken Lerzan, küçük kızın sarı saçlarını yüzünde içten bir tebessümle okşadı. Sabah evden hüzünle ayrılsa da elini tutan küçük kız bir nebze de olsa onu mutlu edebilmişti. 

Güneş yerini aya emanet ederken ol kenarına park ettiği arabasına elinde paketlerle yürüdü. Sözde bugün işe gidecekti. Ah, iş yerinin yakından bile geçmemişti. Geçmekte gelememişti içinden. Belki babasının katiliyle aynı yerdeydi. Bunu bilmiyordu ve bu onu sinir ediyordu. Babasının kanı elinde olan bir adamla çalışmayı bırakın aynı dünyada bile solumak istemiyordu. Küçük kızı arka koltuğa oturtup kemerini bağladıktan sonra kapıyı kapadı. Şoför koltuğunda yerini alırken gözü yan koltuğun üzerinde duran pakete kaydı. Acaba karısı hediyesini görünce ne yapacaktı? Daha doğrusu hediyesini kabul edecek miydi? Hediyesini kabul etmesini umarak arabayı çalıştırdı. 

Dilzar, saatlerdir oturduğu yerden bir adım öteye kıpırdamamıştı. Konağın kapısı bugün hiç kapanmamıştı. Gelenlerin çoğu komşulardı. Hepsi de yeni gelinin yüzünü görmek için geliyordu. Hepsinin suratında aynı ifadeyi görmekten sıkılmıştı. Gelen giden onu tepeden tırnağa süzüyordu. Beğenmeyen yüzünü ekşiltiyor, beğenen yüzüne tükürüp maşallahlarını esirgemiyordu.  Her dakika aynı sahneyi görmekten sıkılmıştı. Gözleri Gule kadın ile sohbet eden kadına kayınca bakışları yumuşadı. Bu kadını ilk defa görüyordu bu konaktan. Acaba o da mı komşulardan biri miydi? Bakışları sevecenlikle onunla buluşunca yakalanmanın verdiği utançla yanakları kızardı. Onun bu tavrına karşılık olarak tekerlek sandalyesinde oturan kadın sadece tebessüm edip sohbetine geri döndü. 

"Ayten, neden odadan çıktın?" diye soran Kamil bey ile kafasını merdiven basamaklarının olduğu yere çevirdi. Kamil bey ellerini arkasında birleştirmiş yerin efendisi gibi dik duruşuyla tekerlekli sandalyede oturan kadının yanına doğru yürüdü.

Hanım Ağa (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin