Selam baylar ve bayanlar ^_^ Nasılsınız?? Umarım iyisinizdir. Bende iyiyim :)
Medyada Lerzan ve Dilzar'ın görsellerinden oluşan küçük bir videomuz vardır. Müzik Türkçe alt yazılıdır. İyi seyirler.
Umut...
Her şeyi başlatan ve bitiren de umut değil miydi zaten? Bir hayatı yeni baştan başlatan umut iken bitiren de yine umuttu. Umut hem iyi hem kötü müydü yani? Düşerken elimizden tutan, tekmeyi de atan umut iken biz insanoğlu hala umut diye tutturuyoruz. Umut olunca cennet, bitince cehennem oluyor hayat bize. Zamansız gelen komşu misali; ne zaman geleceği ne zaman gideceği belli değil. Ona bağlı alıp veriyoruz nefeslerimizi. Ona muhtaç gibi... O olunca daha çekilir hale geliyor sanki hayat ama gidince dipsiz kuyuda buluyoruz kendimizi bir an. O zaman sevgi gibi o da Araf'ta. İyiyle kötünün arasına takılmış bir halde kendi afallarken bizi de afallatıyor.
Genç kız kaç saattir aynı sandalyede oturduğunu bilmiyordu. Duvarlar üstüne üstüne gelirken, kadınların ağlayış sesi beyninde dört dönüyor ona dayanılamayacak bir acı bahşediyordu. Bir an önce çekip gitmek için can atıyordu fakat kocası o soğuk yatakta kablolara bağlı bir şekilde yatarken gitmesi ikisi içinde pek iyi olmazdı. Kaçmak için yeni bir umut doğmuştu genç kıza fakat gözlerini kaldırıp önündeki kapıya baktığında içinde o bastırmaya çalıştığı merhametli Dilzar ona gitme diye adeta yalvarıyordu. Böylece içinde yüz üstüne çıkan o küçücük umudu kendi elleriyle geriye itmişti. Sanki duvarın ötesini görüyormuş gibi öfkeyle kapının ardında uyuyan kocasına baktı. O bu haldeyken kaçıp gitmek adamda öfkeden başka bir etki yapmazdı. Onun elinden kayışını o mavi gözleriyle izlemeliydi adam. Adamın acı çekişini kahverengi gözleriyle izlemeliydi genç kız.
Elini boynuna götürüp tutulan yerlerine masaj uygularken yanında oturan kadına baktı. O kadar mı sevilen bir adamdı şu Lerzan ağa? Tüm hastane onun sevenleriyle dolup taşmışken biri dahi yoruldum deyip çekip gitmemişti. Hepsi Lerzan ağanın gözlerini açmasını dört gözle beklerken karısı öfkeyle bekliyordu. Konağa telefon geldiğinde yer yerinden oynamıştı adeta. Zozan kadının çığlıkları yeri göğü inletirken tüm Mardin'i bir telaş kaplamıştı. Koskoca Haşim aşiretinin Lerzan ağası babasının mezarı başında kalp krizi geçirip ölümün eşiğinden son anda dönmüştü. Gencecik adamın kalp krizi geçirmesi herkesi şaşkın ve bir o kadar tedirgin ederken genç kızdan başka herkesin yüzüne hüznün gölgesi yansımıştı. Eden bulur misali adamın bir nevi yaptıklarının cezasını çektiğini düşünüyordu. Bir dirseğini dizinin üzerine koyarken diğer eliyle önüne gelen saçını kulağının arkasına sıkıştırdı. Ameliyattan çıkalı kaç saat oldu fakat hala kocası uyanmış değildi. Hemşireler diğer hastalara göre ağayla daha özenle ilgilenirken genç kız Kamil beyin elini sıkıp kenara çekilen takım elbiseli adamlara baktı. Kendisinden başka herkes ağanın uyanışını dört gözle bekliyor gibiydi. Genç kız, kocasına çektireceği acılar kadar biliyordu ki şu an içeride uyuyan adam da ona acı çektirmeye devam edecekti. Kendisi zaten yeterine acı çekmişti ama şu an onun için önemli olan adamın acı çekmesiydi. Ve genç kız bunun için adeta can atıyordu. Onun ayaklanıp çöküşünü izlemeyi hevesle bekliyordu.
Genç adam, ayakları altında uzanan yemyeşil ovayı hayranlıkla süzerken ona doğru koşmakta olan iki yaşlarındaki küçük kız çocuğunu fark edince yüzüne şefkat dolu bir tebessüm yayıldı. Küçük kızın attığı her adımda tül eteği savruluyor onu daha tatlı bir hale getiriyordu. Lerzan ağa, küçük kızı kucaklamak için bir dizi üzerine çöküp kollarını iki yana açtı. Mavi gözlerinde hevesin parıltısıyla kızın ona daha bir yaklaşmasını seyrediyordu. Küçük kız siyah, dalgalı saçlarını havada savurup, şen kahkahalarını koskoca ovaya yayarken Lerzan ağanın yanına varmış, onun kucağına atlamadan yanından geçip koşmaya devam etmişti. Lerzan, onu teğet geçen küçük kızın şaşkınlığıyla kollarını kapatıp doğruldu. Oysa ne çok heveslenmişti onu kucağına alıp doya doya öpmeye. Giydiği siyah pantolonun dizlerini çırpıp kızın koştuğu yöne doğru döndü. Aniden gözlerine değen keskin ışıkla gözlerini kısarken eliyle siper almıştı. İleride yürür bir halde ilerleyen küçük kızı görünce elini boşluğa bırakıp kızın gittiği yolun ilerisinde duran kadına baktı. Etekleri çimlerin üzerinde dans eden, bembeyaz bir elbise içinde, simsiyah saçlarıyla elini küçük kıza uzatan bu kahverengi gözlü kadın karısından başkası değildi. Küçük kız, minik elini Dilzar'ın beyaz avucunun içine bırakıp ona sırtlarını dönmüşlerdi. Onların attığı her adımda genç adamın ayağının altında ki yer sallanıyor, gök adeta ortadan ikiye ayrılıyordu. Adam, sallanan yerin üzerinde dik durmaya çalışırken ondan uzaklaşan minik kıza ve Dilzar'a gitmemeleri için adeta yalvararak baktı. Arkalarından bağırmak, peşlerinden gitmek istiyordu fakat ne bir adım atabiliyordu ne de sesini çıkarabiliyordu. Onların attığı her adımda gök daha bir gürlerken, sert tufanlar yüzüne tokat gibi çarpıyordu. Gözlerini üzerinden bir an olsun ayırmadığı karısının gözleri onu bulunca bedenini bir titreme aldı. O nasıl bir gülümseme öyle! İyiye dair tüm duygular küçücük göz bebeklerine hapsedilmiş gibiydi. Seni seviyorum der gibi manidar bir bakış... Birden o bakışların yerini bir sis perdesi alırken gökyüzü karanlığa bürünmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hanım Ağa (TAMAMLANDI)
RomanceBilinmez sevdanın üzerine kaç kelam yazıldığı. Bilinmez Mardin'in kaç sevda gördüğü. Bilinmez Lerzan Ağa'nın yüreğinde ki sevdanın ateşi. Bilinmez Dilzar'ın o ateşte nasıl yandığı. Peki bilinen neydi? Gelin sizde sevdaya yelken açan yüreklerin hik...