"Kör ile yatan..."

10K 404 36
                                    

Instagram: @medine.afşin
Facebook: Medine AFŞİN

Merhaba arkadaşlar.

Öncelikle önceden yayınladığım bölüm hakkında bilgi vermek istiyorum.

Arkadaşlar o okuyamadiginiz, sayfasına ulaşamadığınız bölümü ben yazarken elimin degmesi sonucu yanlışlıkla yayinlamistim.

Bunun için hepinizden özür dilerim.

~~IYI OKUMALAR CANLARIM~~

Karanlık hiç bu kadar can yakıcı ve ürkütücü olamamıştı. Genç kadın kendini hiç bu kadar yardıma muhtaç hissetmemişti. Gün ışığı tek bir noktaya vuruyor ona sabah olduğunun haberini veriyordu. O küçük ışık huzmeside olamasa aradan yılların geçtiğini düşünebilirdi. Soğuktan titreyen bedenini daha da büzüştürürken elbisenin kollarının bol olmasına şükür etti. Kendine iyice sararak üşüyen bedenini bir nebze de olsa bu sayede ısıtabilmişti. Sabaha kadar kapanmayan gözlerini ovuştururken eli patlayan kaşına değmiş canını yakmıştı. Korkuyla geçen şu saatlerde kulağına değen her sese dikkat kesilmişti. Arada Sıdıka ve Emine'nin birbirlerine seslenişlerini duymuştu. Akşam yemeği zamanında ise Solîn gelmiş ona hakaret dolu sözler söyleyerek kötü cadı kahkahaları atmıştı. Bunların hiç birini umursamamıştı Dilzar. Çünkü onun aklında sadece kocası vardı. Kocasının ona yapacakları vardı. Korku dolu bekleyiş ona işkence gibi gelmişti ve o saatlerin sonunda Lerzan'a ait hiç bir ses yoktu. Kocası dün gece eve gelmemişti. Bu acı dolu gerçek Zozan kadının attığı dayaktan daha acı vericiydi. Allah bilir kimin koynundan çıkıp gelecekti.

Ne bekliyordu ki? Adamın rahipler gibi hiç bir kadına dokunmayacagını mı? Yüzü hüzünle gölgelenirken uyuşan ayağına eliyle masaj yapmaya başladı. Ayağına vuran ışık huzmesinden bacağında oluşan morlukları görebiliyordu. Bu morluklara yenisini eklemesi için kocasını bekliyordu. Tabi kocası başka tenlerden kopup konağa gelmeyi akıl ederse.

Lerzan ağa, yorgunluktan ağrıyan başını sertçe sıvazlayıp  arabadan yangından kaçarcasına dışarı fırladı. Sabaha kadar uyumamış her şeyi en ince ayrıntısına kadar öğrenmişti ve planlar hazırlamıştı. Daha doğrusu planlara dahil olmuştu. Aslında onu yorgun kılan uykusuzluğu değil öğrendiği gerçeklerin ağırlığıydı. Ne demişti amcası baban öldürülmedi, intihar etti. Babası gibi bir adam nasıl intihrar ederdi akıl işi değildi. Gule annesinin nefreti bu kadar mı güçsüz düşürmüştü onu. Emanete ihanet edecek kadar! Gule annesi hiç mi sevmemişti onu. Ah, hadi ama kimse inanmazdı buna. Daha küçük bir çocukken bile Gule annesinin gözlerindeki sevdayı görebiliyordu. Babası bunu nasıl görememişti? Gule kadın onca yıl nasıl sevdasından bahsetmemişti? O kadar mı nefret edip gözünü intikam bürümüştü?

Konak kapısından içeri girerken içten içe babasına kızıyordu. Onu sırf bu yüzden bir başına bıraktığı için öfke duyuyordu. Yıllar geçmesine rağmen Gule kadının sevgisini beklemek niyeydi? Bu soruyu gerçekten soruyor musun, Lerzan ağa? Sen nasıl Dilzar'ı  bekliyorsan babanda Gule kadını öyle beklemişti. Ardından kapatılan koca kapıyla Sıdıka mutfaktan çıkıp avluya girmişti. Onu görünce telaşla elindeki tepsiyi nereye koyması gerektiğini şaşırmış bir sağa bir sola yürümekteydi. Onun bu telaşına anlam veremeyen Lerzan genç kızın yanına gidip elindeki tepsiyi aldı, kenarda duran masanın üzerine bıraktı. Sıdıka şaşkınlıkla kafasındaki eşarbıyla ağzında bir şeyler geveleyerek oynamaya başlamıştı. O ara merdivenlerden inen Solîn:

"Hoş gelmişsin, ağam. Sıdıka ne diye dikilirsin orada. Git masayı hazırla." Sıdıka:

"Hemen, hanımım." Deyip mutfağa koştu.

Hanım Ağa (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin