Solîn, eteğini toplayarak oturduğu minderden endişeyle birbirine fikirlerini sunan insanların yüzüne tek tek baktı. Konak büyük bir sessizliğe gömülürken ev ahalisi gelecek herhangi bir haberi bekliyordu. Ya kıyamet kopacaktı ya da yine kıyamet kopacaktı. Ağanın gözlerindeki saf öfke başka bir şeyin habercisi değilken ev ahalisi bundan başka bir şey beklemiyordu. Zozan kadının oğlu elini kana bulayacak diye ağıt yakması beklenirken yaşlı kadın göğsünü gere gere oturuyor, Haşim aşiretinin ağasını met ediyordu. Oysa Gule kadın tülbentinin kenarıyla endişe terini silmekle meşguldü. Her ne kadar öz oğlu olmasa da yapacağı deliliklerden korkuyor, onun için endişeleniyordu. Kamil ağanın aklı Samet'in yerden alıp götürdüğü o mavi dosyadaydı. O dosya her ne ise yeğeninin o dosyanın içindekilerden dolayı celallendiğinden şüpheleniyordu. İçini büyük bir sıkıntı kaplarken oturduğu minderin üzerinden kıpırdandı. Bugün yaşananlar hayra alamet değildi. Yeğeni ilk defa eline silah alıp birinin alnına dayamıştı. O, her zaman barıştan, huzurdan yanayken bugün yaptıkları akıl alır iş değildi. Üstelik sevdiği kadına silah çekecek kadar delirmiş olamazdı değil mi? Aklındaki bu soruların cevabını Samet olacak o herif olmasaydı o mavi dosyadan almış olacaktı.
Solîn, huzursuz bir nefes alıp dışarı salarken kafasını kapıya doğru çevirdi. İçeri adım atan heybetli adamı görünce ayağa fırlayıp:
"Ağam?" diye feryat etti. Solîn'in sesini duyan ev halkı telaşla ayağa kalkarken Zozan kadın:
"Ne yaptın, oğul? Verdin mi karının cezasını?" diye sordu. Onun bu sorusuyla Lerzan ağanın kaşları çatılırken içeri girip Gule kadının yanına oturdu. Onun ardından içeri giren Dilzar ve Samet ile yaşlı kadın kaşlarını öfkeyle çatıp Solîn'in hemen yanındaki yerine oturdu.
"Kimseye ceza verdiğim yok, ana. Hele oturun sizde. Ayakta kalmayın." diyen Lerzan ağa ile herkes yerine oturdu. Dilzar ve Samet'te yan yana hemen karşısındaki minderde yerlerini almıştı. Kamil ağa:
"Ne oldu, Lerzan ağa? Bu olanlarda neyin sei? Önce adamın birine silah çekiyorsun sonra karını öldürmek üzere alıp götürüyorsun."
"Bir şey olduğu yok, amca. O adamda benim için çok önemli olan bir dosyayı uyarmama rağmen yanlış yapmıştı. Celallenmem bundandır."
Solîn, Lerzan ağanın bu basit açıklamasıyla gözlerini Dilzar'a çevirdi. Peki ya bu kadın ile olan derdi neydi? Önce öldürmeye götürdü şimdide sapasağlam geri getirdi.
"Peki ya Dilzar, ağam?" diye sorunca salondaki tüm gözler ona dönmüştü. Genç kız aniden ona çevrilen bakışlarla ürperse de çaprazında oturan adama dik dik bakmayı sürdürdü.
Dilzar, Solîn'in sorusuyla kafasını halı desenlerinden kaldırıp şaşkınca genç kıza baktı. Artık gerçekten bu kızın onunla uğraşmasından sıkılmıştı. Sırf kocası onu tercih etmedi diye onunla uğraşması saçmalıktı. Derdi ne ise kocasıyla halletmeliydi! Durduk yere onu öfkelendirmemeliydi. Bakışlarını kocasına doğru çevirirken ona bakan mavi gözlerle gözleri çakıştı. O mavi gözler ne öfkeyle ne de sakinlikle bakıyordu. Hangi duygunun daha ağır bastığı tam bir muammaydı. Araf,'ta kalan o hüzünlü bakışlar onu delip deşerken hiç sesini çıkarmadı, sessizce izledi. Yüreğinden oluk oluk kan akarken bile adama bağırıp çağırmadı. Mecalinin kalmadığından değil kendini suçlu hissettiğinden dolaydı bu sessizliği. Adamı hep bencil, düşüncesiz görüp hor görmüştü. Oysa kendi canıyla beraber adamında kanadığını hiç görememişti. Şimdi sesini çıkarmaya hakkı var mıydı ki?
"Biliyorsun ki karın sabahın köründe senden habersiz adını kullanarak dışarı çıktı. Cezasını kestin mi, ağam?" diyen Solîn ile birbirine bakan gözler istemeye istemeye ayrıldı. Genç kız gözlerini tekrar halıya çevirirken bu kızda işi gücü bırakıp beni yetiştirmiş diye içinden söylendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hanım Ağa (TAMAMLANDI)
RomanceBilinmez sevdanın üzerine kaç kelam yazıldığı. Bilinmez Mardin'in kaç sevda gördüğü. Bilinmez Lerzan Ağa'nın yüreğinde ki sevdanın ateşi. Bilinmez Dilzar'ın o ateşte nasıl yandığı. Peki bilinen neydi? Gelin sizde sevdaya yelken açan yüreklerin hik...