Arkadaşlar YGS'den dolayı bölüm yayınlayamıyordum. Sonunda YGS'de bitti. Umarım sınava giren tüm öğrenciler dilediği puanı alır.
Ayrıca Ankara Patlamasından dolayı hayatını kaybeden tüm kardeşlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine sabır diliyorum. Hastanede olanlara da Allah şifa versin. Artık diyecek bir şey yok. Ne desek boş. Dilimizi lal ettiler. Diyecek bir şey bırakmadılar. Sadece üzülüyorum... Türk-Kürt ölen tüm kardeşlerime Allah rahmet eylesin.
Dilzar, kendini Lerzan ağanın elleri arasından kurtarıp yanından geçip gidecekken Lerzan onu kolundan tutup, durdurdu.
"İçeri geçmiyorsun. Doğruca odaya gidiyorsun!"
"Ama misafirler..."
"Sana ne diyorsam onu yap. Biri sorarsa rahatsızlandım dersin. Madem adını söylemiyor, gizlice buluşuyorsun bende odadan çıkmana izin vermiyorum. Bana adını vermediğin sürece bu böyle devam edecek."
Genç kız yaşlı gözlerini adama dikti.
"Ne yapacaksın? Kim olduğunu öğrendikten sonra ne yapacaksın, ağam? Öldürecek misin? Sen zaten beni aldıktan sonra hem onu hem beni öldürdün. Kim olduğunu bilmen bir fark yaratacak mı?"
"Odaya! Dilzar, çabuk odaya!" diye bağırırken genç adam içeride korkuyla tek Dilzar değil kapı eşiğinde duran Mehmet'te yerinden sıçramıştı.
"A...Ağam?" dedi ürkerek. Lerzan çatık kaşlarını daha fazla çatabilecekmiş gibi çattı.
"Ne oldu, Mehmet?" Mehmet olduğu yerden ağasına bir adım atmaya bile korkuyordu. Ağasının öfkeyle soluduğu nefes cehennem sıcaklığı gibi yanına kadar geliyordu.
"A...Ağam, misafirler kahve istiyor."
"E, söyle mutfağa yapsınlar. Bana niye söylüyorsun? Ben mi yapayım kahveyi?"
"Estağfurullah, ağam. Kahveyi gelin hanımdan istiyorlarmış." Genç adamın gözleri karısına kaydı. Hayır, buna izin veremezdi. İçeri o adamın olduğu yere gitmesine, üstelik kendi elleriyle kahve vermesine göz yumamazdı. Ne olursa olsun karısının onu aldatmasına izin veremezdi. Zaten yüreğiyle aldatıyordu birde gözüyle aldatmasına musaama gösteremem. Mehmet'e dönüp:
"Belkız hanıma söyle o hazırlasın kahveleri. İçeriye de gelin hanım rahatsızlandı, Lerzan ağamda istirahata çekilmesini söyledi dersin. Bende birazdan gelirim." Mehmet ağasına kafa sallayıp odadan geldiği gibi sessizce çıktı. Lerzan ağa karısının kolundan tutup odaya doğru peşinden koşuşturarak götürdü. O adam ile aynı yerde, aynı şehirde nefes almasını dahi istemiyordu. Evet, gerekirse o adamı öldürürdü. O adamı öldürürse Dilzar'ın onun yüzüne dahi bakmayacağını adı gibi çok iyi biliyordu. Belki kendini bile öldürebilirdi. Nasılsa daha önce buna teşebbüs etmişti. Kapıyı açıp kızı içeri doğru itti.
Dilzar yere düşmeden dengesini sağlayabilmişti neyse ki. Dönüp Lerzan ağaya öfkeyle baktı.
"Bana öyle bakmayı kes!" deyip içeri girdi adam. Ardından kapıyı kapadı. Pencereden kimsenin olmadığından emin olduktan sonra karısına döndü.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun, ha? Sen benim kadınımsın. Evli bir kadınsın. Daha ilk günden beni, benim evimde aldatmakta ne oluyor?"
"Ben bir şey yapmadım."
Lerzan eliyle saçını geriye doğru sertçe çekerken:
"Daha ne yapacaksın, be kadın! Daha ne yapacaksın?" diye aniden kıza doğru bağırdı. Dilzar onu anlayamıyordu. Acı çektiğini görmeden kendi acısıyla uğraşıyordu. Oysa adam kadının acısını da yüreğine, kendi acısının yanına koymuştu. İkisi için acı çekiyordu. İkisi için cehennemin en derininde yanıyordu. Bu kızın içindeki aşk onun gözünü kör etmişti. Adamın sevdası gerçeklerle cebelleşirken kız bir hayal âlemine dalmıştı. Onu sarsıp gerçeklere döndürmek istiyordu. Gerçeklere döndürüp onu görmesini sağlamak istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hanım Ağa (TAMAMLANDI)
RomanceBilinmez sevdanın üzerine kaç kelam yazıldığı. Bilinmez Mardin'in kaç sevda gördüğü. Bilinmez Lerzan Ağa'nın yüreğinde ki sevdanın ateşi. Bilinmez Dilzar'ın o ateşte nasıl yandığı. Peki bilinen neydi? Gelin sizde sevdaya yelken açan yüreklerin hik...