Lerzan kahvaltıdan sonra konakta çok durmamış kendini iş yerine atmıştı. Masasına otururken sekreteri de ona kahve getirip masanın üzerine bırakmıştı. Lerzan'ı yalnızlığıyla başbaşa bırakıp dışarı çıkmıştı. Lerzan ağa derin bir iç çekip yüzünü elinin arasına aldı. Dirseklerini masanın üzerine dayadı. Düşündükçe deli oluyordu. Dün birlikte olduğu , ölene kadar birlikte olacağı kadın başkasını seviyordu. Kendisine aşık onca kadın varken ağanın gönlü onu istemeyen birine kaymıştı. Ne kadar kadersiz bir adam! Her şeye sahipken hiç bir şeye sahip değildi. Karısının onu sevmediğini hissediyorken birde duymaya tahammülü olamazdı.
Telefonu çalınca kafasını kaldırdı. Telefonu cebinden çıkardı. Arayana bakıp aramayı kabul etti.
"Efendim, komutan?"
"Sizi rahatsız ediyorum, Lerzan Bey ama akşam müsait misiniz?"
"Bir gelişmemi var?"
"Evet. Sizinle konuşmam gerekiyor."
"Tamam, o halde. Akşam konakta yemek var zaten. Buyurun sizde gelin."
"Tamam. Akşam görüşürüz o zaman."
Telefonu kapayıp masanın üzerine bıraktı.
Dilzar, gözyaşlarını elinde tuttuğu fotoğrafın üzerine bırakıyordu. İçinde öyle bir acı hissediyordu ki; öleceğini düşünüyordu. Acaba dönmüş müydü Mardin'e? Duymuş muydu sevdalısını evlendirdiklerini? Gönlündeki yaradan sızan kan onunda yüreğine varmış mıydı? Kafasını kaldırıp camdan dışarıya çevirdi gözlerini. Güneş batmakla batmamak arasında kalmış, gökyüzünü müthiş bir kızıla boyamıştı. Kızıllığıyla göz kamaştırıyordu gökyüzü. Elinde ki fotoğrafa geri döndü. Artık onun yolunu gözlemenin, gülüşünü hayal etmenin, fotoğraflarına bakmanın hiç bir manası yoktu.
"Sevdanı yüreğine gömeceksin, kızım. Üzerine toprak değil beton dökeceksin. Toprakta tekrar yeşeriverir. "
Annesinin dediğini yapıp beton dökecek miydi sevdasının üzerine? Yaşadığı o kalp çarpıntılarını hiç hissetmemiş gibi ölene kadar yaşamaya mahkum edilmişti. Lerzan onu sevmesini istiyordu. Onu sevdasından alı koyan adama nasıl sevdalanmasını beklerdi?
Odasının kapısı aniden açılıverince eli ayağı birbirine dolandı. Fotoğrafı nereye saklayacağını bilemedi. Ayağa fırlamış, elini arkaya saklamaya çalışmıştı. Fakat fotoğraf elinden kayıp yere düşmüştü.
Zozan kadın, yeni gelinin bu şaşkınlığına o da şaşırmıştı. Kafasında deli gibi tilkiler dolaşırken içeri girdi.
"Dışarı çıkmayı düşünmüyor musun, gelin? Gelecekler bizim değiş senin misafirlerin. Senin hizmet etmemen ayıp olmaz mı?"
Dilzar:
"Bende şimdi çıkıyordum." deyip kendini dışarı attı. Zozan kadın şüphe içerisinde gözleriyle odayı taradı. Şüpheli herhangi bir şey görmeyince gelinin arkasından o da dışarı çıktı.
Lerzan aradan aşağı indi. Ona açılan kapıdan içeri girdi. Birazdan misafirler akın edecekti konağa. Onları karşılamamak çok ayıp olurdu. Ağanın misafirperverliğini herkes görmeliydi. Konağın avlusuna girdiğinde önde annesini hemen arkasında karısını gördü. Üzerinde ince belinden başlayan bordo rengi bir etek vardı. Siyah saçları omuzlarında dans ediyordu. Yüzünde acının en derinini yansıtan bir ifade vardı. Sadece onun görüp hissettiği bir acı. Bakışlarına özlemin bu buğusu aksetmişti. Zozan kadın:
"Geldin mi, oğul?" deyince gözlerini karısından alıp annesini çevirdi.
"Geldim, ana. Misafirler geldi mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hanım Ağa (TAMAMLANDI)
RomanceBilinmez sevdanın üzerine kaç kelam yazıldığı. Bilinmez Mardin'in kaç sevda gördüğü. Bilinmez Lerzan Ağa'nın yüreğinde ki sevdanın ateşi. Bilinmez Dilzar'ın o ateşte nasıl yandığı. Peki bilinen neydi? Gelin sizde sevdaya yelken açan yüreklerin hik...