23. Bölüm Takım Ruhu

19 2 0
                                    

Büyük bir AVM ye girdik. Leose ve Jessia bir o vitrine bir bu vitrine koşup duruyordu. Ben biraz geride onları takip ediyordum. Leeduo kulağında kulaklığı en geriden geliyordu. En sonunda bir mağazaya girdik. Leeduo hemen bir köşeye geçip oturdu. Bende kızlarla kıyafetleri inceledim. "Bence takım hâlinde giyinelim" dedi Jessia. "Saçma olmaz mı?" dedim biraz düşündüm. Sonuçta komik bulanlar olabilirdi. Jessia hemen "Herşey kuzenler için" dedi zafer işareti yapıp. "Hı hıı. Bizde saftık zaten ablacım. Sen açık açık erkeklerin dikkatini çekmek için desene" dedi bir elbiseyi üzerine tutup aynada incelerken. "Bana diyene bak. Futbol maçına gidicez tatlım. Ülkenin prensine prenses bulmak için hazırlanan baloya değil" dedi bakışlarını devirip Jessia. "Bu etek nasıl" dedim. "Bi bakayım" dedi Leose. Yanıma gelip eteği inceledi. "Aslında hiç fena değil" dedi. Jessia hemen atladı "Tatlım o seni şişman gösterir ama yinede sen bilirsin" dedi sırıtıp. Leose "o zaman sen hiç giyemezsin" dedi gülüp. "Alışveriş ne zaman biter grup beni bekliyor" dedi yanımıza gelen Leeduo. "Neeee" dedi aynı anda Jessia ve Leose. "Gelemezsiniz çok tartışıyorsunuz hiç çekemem" dedi Leeduo. "Canım kardeşim benim" dedi hemen Leose sarılıp. Ardından Jessia sarıldı. Ne çabuk değişiyordu ruh halleri böyle hayret ettim. "O zaman çabuk bitirin işinizi" dedi. Kızlar hemen koşuşturmaya başladı. Leeduo yanıma geldi. Kulağıma eğilip "bunları anca böyle idare edersin" deyip göz kırptı. Gülümsedim ve kızların yanına ilerledim. "Bence bu işi böyle çözemeyiz. Herkes bir kombin yapıp 10 dk içinde Leeduo' nun yanına gitsin. O hangisini beğenirse o olsun" dedim. "Harika" dediler aynı anda.
10 dakika sonra Leeduo'nun yanına gittim. Kızlarda gelmişti. Herkes sırayla kombinleri gösterdi. Leose beyaz şort ve bordo bluz getirdi. Altına da lacivert spor ayakkabısı. Jessia da bordo lacivert bir sportif bir elbise altına beyaz babet getirmişti. En son ben gösterdim. Bordo beyaz bluz ve lacivert kenarları bordo şeritli bir şort etek getirmiştim. Biraz inceledikten sonra kumaşı falan inceledi. Sonra eline benimkini alıp "hem rahat hem dikkat çekici. İşte aradığımız şey" deyip bana uzattı. Kızlar kendi bedenlerini bulmak için ilerlediğinde Leeduo göz kırptı. Sonra koluma girip ödeme yapmak için kasaya ilerledik. Alışveriş merkezinden çıktıktan sonra şehir merkezinde küçük bir atölyeye gittik. Dışarıdan bakıldığında güldüren bir görüntüsü vardı. Ama içeriye girince muhteşemdi. Mavi, yeşil, beyaz duvarlar, rengarenk boyanmış müzik aletleri vardı. Beyaz zemin üzerinde hiç halı yoktu. Köşede küçük bir mutfak ve kahve makinesi vardı. Yan tarafında merdivenle üst kattaki küçük cam odaya çıkılıyordu. Tahminimce oturma grubu falan oradaydı. Bi nevi dinlenme yerleri. Ama siyah boy perdeleri kapalı olduğu için içi tam olarak görünmüyordu. Mutfak masasının etrafında kahvelerini yudumlayan beş kişi vardı. Sohbet edip gülüp eğleniyorlardı. Bizi fark edince meraklı bakışlar bana çevrildi. "İçeri gelin" dedi en soldaki sarışın mavi gözlü çocuk. Bana Ali'yi hatırlatmıştı. Sahi Ali gittiğimi daha fark etmemiş miydi? Bunca saatten sonra hiç mi gitmemişti eve? Leose arkadan itince düşüncelerimi bir kenara bırakıp ilerledim.
"Selam" dedim Kore diliyle. "Hoşgeldin" dedi esmer olan çocuk. Sonra kısa boylu sarışın olan biri bana yer verdi. Bir kaç sandalye daha getirdiler. Kahveleri ikram edip oturdular. "Sözler nasıl oldu?" dedi Leeduo. Diğerleri kafalarını kaşıyıp öksürmeye başlayınca kuzen sinirlendi. "Ne yani daha bitmedi mi?" dedi elini masaya vurup. "Seoda sen de mi?" dedi. Sarışın adının Seoda olduğunu öğrendiğim çocuk arka raftaki mavi dosyaya uzandı. Sonra Leeduo'ya uzattı. Kuzenim sayfalara bi göz attıktan sonra kafasını masaya koydu. "Şaka mıydı yani" dedi. Esmer olan çocuk dayanamayıp güldü. "Tabi ki şaka. Ne sandın ki biz o kadar sorumsuz muyuz?" dedi sırıtarak. Burdan anladığım kadarıyla fazlasıyla sorumsuzlardı. "Bide soruyor musun Femiao " dedi kısa boylu olan gülerek. "Sen az benle yukarı gelsene Gaserefo" dedi Femio. Ardından Seoda araya girdi. "Biraz çalışmamız lazım" dedi. Sonra ciddileşip devam etti biricik kuzenim. "Bugün olmaz" dedi. "Niye?" dedi sessizliğini koruyan cool çocuk. "Siedbe aradı. Bileği incinmiş piyanistimiz yok" dedi. "Yine mi?" dedi oflayarak Jessia. O nerden tanıyordu ki. "Tatlım bu çocuk aşırı sakar. Kolunu bacağını kırmadan duramaz. Bi arada piyanonun kapağı düşünce serçe parmağı kırılmıştı. Ama hâlâ hayatta" dedi gülerek Leose. "Anladım" deyip gülümsedim. "Ben size yardımcı olabilirim aslında" dedim. Hepsi birden bana baktı. "Sen biliyor musun?" dedi Jessia. "Ne ara öğrendin?"  "Sen harikasın ya" dedi Leeduo. "Eee hadi o zaman başlayalım" dedim. Beraber iki üç saat kadar çalıştık. Genellikle Leeduo söylüyordu. Diğerleri aralarda söylüyordu. Bir iki hafta daha çalışıp bir ay sonraki yarışmaya hazır olmamız lazımdı. Sanırım Siedbe bir iki ay daha sargıyı çıkaramayacaktı. Bu yüzden yarışmada onlara ben eşlik edecektim. Akşam eve gidince yemekten sonra hemen odama geçtim. Camdan dışarıya saatlerce baktım. Belki de geçmişime baktım bilemiyorum. Ama artık acı çekmiyormuşum gibi yapmaktan yorulmuştum. Cebimdeki telefonu ve kulaklığı çıkardım. Müzik listemden birini seçip başlattım. Sehabe- Aşk diyorlar 'ı açtım. Nakarata gelince gözyaşlarımı tutamadım. Babasız büyüyen dokunduğu tene aşık olur... Kulaklarım bununla çınlarken yutkunamadım. Boğazıma sanki bi yumruk yemişim gibi acı hissettim. Önüme gelen saçlarımı arkama atıp bacaklarımı kendime topladım. Başımı yaslayıp duvara hüngür hüngür ağladım. Annem üzülmesin diye mutlu görünmeliyim. Annemide kaybedemem. Zaten Ali'nin sevgisi de kötü günüme kadarmış. Hâlâ aramadı. Eğer o aramıyorsa ben arayayım. Sesini bile özledim onun. Ama olmaz abim kimseyle görüşemezsiniz demişti. Çok kızar. Gözyaşlarımı silip ayağa kalktım. Müziği kapatıp telefonumu şarja taktım. Pijamalarımı giyip yatağıma girdim. Gözlerimi kapatıp anılarımızı hayal ettim. Geçen yıl sınıfımız zemin kattayken matematik dersinde pencereden bana sıcak çikolata alıp getirmişti hastayım diye. Hoca çok kızmıştı ona. Ama o sadece benimle ilgilenmişti iyileşene kadar. Bi ara lunaparkta atlı karınca gibi bir oyuncak vardı. Yaşımız büyük diye bizi almamışlardı. Ali'de tüm çocukları korkutup bütün biletleri satın almıştı. Tüm gün eğlenmiştik.  Ne de güzel anılarımız vardı. Ben böyle hayal ederken uyuyakalmıştım.

İntikamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin