5. Bölüm Yabancı

102 5 0
                                    

Arkadaşlar  hassas bir konuya değinmek istiyorum. Filistin, Suriye, Mısır, doğu Türkistan ve birçok yerlerde Müslümanlara karşı yapılan zulümleri görmezden gelmeyin. Üç beş saat internette gezinmek yerine beş on dakika açın bi yapılan işkencelere bakın. Elinizi vicdanınıza koyun. Bu bizim meselemiz. Bizde susarsak yarın birgün bu hainler cezasız kalır ve sıra bizede gelir. Lütfen duyarlı olalım...

Omzuma dokunan elin sahibini görünce birden irkildim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Omzuma dokunan elin sahibini görünce birden irkildim. Bu da kimdi böyle. Sarışın, mavi gözlü, kapalı bir kız. Boyu benim omuz hizamda olsa da pek bi yaş farkı olduğunu sanmıyorum. En fazla bir iki yaş küçüktür. Sol yanağında yüzüne çok yakıştığını düşündüğüm bi gamzesi vardı. "İyi misiniz" dedi tebessümle. Zorla da olsa gülümsedim. "Sanırım iyiyim" dedim. Cebinden çıkardığı mendil paketinden bir tane çıkardı ve farkında bile olmadığım gözyaşlarımı sildi. "Teşekkür ederim" dedim. "Rica ederim" dedi o tatlı gamesiyle. "Konuşmak ister misiniz? " dedi koluma teselli eder gibi dokunup. Ben hayır anlamında başımı iki yana salladım. Yanağımdaki sıcaklıkla hıçkırıklara boğuldum. Mendili bana uzattı. "Gel benimle" dedi sağ elini uzatırken. Ben şaşkın şaşkın suratına bakarken o güldü. "Seni rahatlatmanın yolunu biliyorum." dedi. Ve elimden tutup beni peşinden götürdü. İçimden bir ses gitmemi söylüyordu. Neden bilmiyordum ama yanımda olması bana iyi hissettirmişti. Sanırım okul forması bizim okula aitti. Üzerinde siyah kabanı kırmızı bir şalı ve krem rengi pantolonu vardı. Beni okulun az ilerisindeki otoparka getirmişti. Bi motorun yanında durduk. Sarı Honda Today'di. Motor kısmının üzerinde derya deniz misali yazıyordu. "Adın ne. Ben Rüya " dedim elimi uzatıp. "Memnun oldum bende Nisa" dedi gülümseyerek. "Bu şarkıyı çok seviyorsun galiba" dedim merakla. Yüzü bir anda düştü. İki dakika önceki neşeli kızdan eser kalmamıştı. "Hayır" dedi motordaki yazıya bakıp. Sonra burnunu çekti ve ekledi "Derya ve Deniz.. Yani annem ve babam" dedi. Sonra bana dönüp gülümsedi. "13 yaşımda kaybettim. Trafik kazasında tek sağ kurtulan ben oldum. Ve evde kalan abim" dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. Açıkçası böylesine tatlı bir kızdan böyle bir hikâye beklemiyordum.  Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Sımsıkı sarıldım hemen. Sırtını sıvazladım rahatlasın diye. Mis gibi böğürtlen kokuyordu. Birbirimizden ayrıldık. Motora bindi. "Hadi atla bakalım" dedi. "Nereye?" dedim şaşkın gözlerle. "Yüreğinin götürdüğü yere" dedi göz kırparak. Dediğini tam anlamamıştım. Ama bu kızı sevmiştim. Arkasına bende bindim. Ardından motoru çalıştırdı. Çay kenarında ilerleyen ve tahminimce çok çok ilerilere kadar giden bir yoldan ilerliyorduk. Şehirden iyice uzaklaşmıştık. "Biraz fazla uzaklaşmadık mı?" dedim duyması için bağırarak. O an hemen durdu. Motorla u dönüşü yaptı sonra indi. Bende indim ve orta ayaklığa aldı. Sonra yol kenarındaki dağın bir parçası olan kayalıklara çantasından çıkardığı sprey boyayla kocaman bir R harfi yaptı. Ardından yanıma geldi. "Bak gönlünün götürdüğü yere geldik" dedi. "Böyle birşey beklemiyordum" dedim şaşırarak. Farklı hissettirmişti bu kız bana. Mutluluğun daha böğürtlenli tadını tattırdı. "Biliyorum" dedi motora ilerlerken.  Ardından motora bindi. "Şimdi telefonundan istediğin bir müziği aç ve ben motoru şehre kadar salarken sende bağıra bağıra o şarkıyı söyle. Tamam mı?" dedi. Ben anlamamış gibi bakınca "güven bana işe yarayacak"dedi. Dediği gibi yaptım. Telefonumdan rastgele bir şarkı  açtım. Müziği duyar duymaz freni bıraktı. Çok hızlı bir şekilde o dik yokuşlardan aşağı süzülüyorduk sanki. Bunun gazıyla bağıra bağıra şarkı söylemeye başladım. Ses tellerimde hissettiğim acıyı bile sevmiştim. Saçlarımı okşayıp geçen rüzgarda eşlik ediyordu bana. Birlikte haykırdık öfkemizi. Müzik bitince " senden nefret ediyorum çocukluğumu çalan çocuk. Senden nefret ediyorum Furkan..." ani bir frenle başımı Nisa'ya çarptım. "İyi misin?" dedim yüzüne eğilip. Başını sallayıp yola devam etti. Bir markette durduk ve alabildiğimiz kadar abur cubur aldık. Sonra sahile indik. Deniz kenarında kumsala oturduk. Muhteşem derecede iyi gelmişti. " eee anlat bakalım 20 dakika boyunca seni bağırtacak şey neydi?" dedi gülerek. Bende güldüm. "Dinlemek istediğine emin misin?" dedim. Kafa salladı. Bende başımdan geçen herşeyi anlattım. Daha da rahatlamıştım. "O çocuğa yani Furkan'a hiç fırsat verdin mi özür dilemesi için?" dedi. Uzun bir süre düşündüm. "Hayır. Onun olduğu yerlerde durmamaya çalıştım hep" dedim. "Bence bu kadar tepkili davranma. Evet zor bir süreç ama başarabilirsin ben sende bunu gördüm." dedi gülümseyerek. Kafamı onaylar bir şekilde salladım. Bir süre daha sohbet ettik, birşeyler yedik sonra beni evime bıraktı. Akşam yemeğinden sonra kapalı olan telefonumu açtım. Ali'den 67 cevapsız arama 146 mesaj vardı. Hayır anlamıyorum bu çocuk operatör sahibi falan mı kontörü de mi bitmez.
Ben : " iyiyim Ali merak etme evdeyim" dedim. Hemen cevap verdi.
Ali : müsait misin?
Ben : evet neden ? Dedim cevap gelmedi. Telefonum titremeye başladı. "Efendim Ali cim."dedim yalakalık yapıp. "Nerdesin kızım sen ben burada meraktan öldüm." dedi bağırarak. O bağırırken ben telefonu kulağımdan uzak tutuyordum. Sonuçta bu yaşta sağır olmak istemem değil mi? "Sana diyorum Rüya o telefonu kulağından uzaklaştırma beni dinle."dedi. Odama kamera falan mı koydu acaba. Hımm Ali bu yapar dedim kendi kendime. "Sağır mı olayım Ali'cim " dedim gülerek. Oda güldü. Kızamazdı ki o bana. Her zaman en fazla 3 dakika dayanırdı. "Hem ben okulu ekip arkadaşlarımla gezemez miyim?" dedim. "Kim vardı yanında. Tüm gün kiminleydin?" Dedi. "Nisa. Yakında tanışırsınız merak etme" dedim. Rahatlamıştı tabi. "Sen iyi ol da istediğin kadar kez" dedi. Ama yeriiim. "Yarın saat 11:30 da okulun sinema salonuna gel unutma" dedi ve kapattı. Ben şok. Suratıma kapattı öküz. Ohaa ama ya. Ben yapsam dilinden kurtulamazdım. Başımı yastığa koyunca o aklıma geldi. Çene yapısı, yüz hatları... Ne ara bu kadar incelemişim onu. O fark etmiş midir yoksa bunu? Düşüncesi bile korkunç. Zihnimi boşaltıp günün yoğunluğuna teslim olarak uykuya daldım...
Gece boğazımın kuruduğunu fark edip elimi baş ucumdaki komodine attım. Ama malesef ki su yoktu. Buda demek oluyor ki cağnım uykumu bölüp mutfağa gitmem gerekiyor. Oflayarak kalktım yataktan. Bileğimdeki lastik tokayla saçlarımı tepeden topuz yaptım. Ve sıcacık yatağımdan çıkıp merdivenlere doğru ilerledim. Abimin ışığı yanıyordu hala. Cebimdeki telefondan saate baktım saat 04:25 di. Ohaa dedim içimden. Ya da dışımdan ki abim birden kapıyı açtı. "Ne işin var bu saatte ayakta ?" Dedi. Bende uykulu gözlerle "su alacağım mutfaktan" dedim. Bir adım atmıştım ki kolumdan tutup "Abine de bi kahve getirirsin" dedi. Başımla onaylayıp mutfağa indim. Bu saate kadar ne çalışıyordu acaba. Babamdan sonra işlerin başına geçeceği için çok çalıştırıyordu babam onu. Ama bu kadarı da fazla bence. Kahve makinesinden gelen sesle yerimde sıçradım. Abimin kupasına doldurup sürahiyi de kucağıma alıp çıktım. Ellerim dolu olduğu için ayağımla açmaya çalışıyordum abimin odasının kapısını. Sağolsun canım abim fark etmiş olacak ki kapı birden açıldı. Bardağını alıp teşekkür edip kapıyı kapatıyordu ki aradan sığışıp içeri girdim. "Senin okulun yok mu uyusana" dedi. Ben duymazdan gelip yatağının üstüne oturmuştum bile. Ayaklarımı bağdaş kurup "Bu saate kadar ne işi bu abi" dedim sürahiyi kafama dikerken. Abim bi iç çekip masadaki su bardağını önüme koydu. "Bu işimi görüyor" deyip bir daha diktim kafama. "Sen anlamazsın" dedi ve sandalyesine oturdu. Kahvesinden bi yudum aldı. Yüzünün buruşmasına bakılırsa şekeri unutmuşum. Ben o haline gülerken "unutmuşum" dedim. "Sakın birşey karıştırma" deyip odadan çıktı. Bende odama gitmek için kalkmıştım ki masadaki kağıtlardan birinde Alatay Holdingle alakalı raporlar vardı. Göz devirip yatağıma döndüm. Ve kendimi uykuya bıraktım.

İntikamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin