Ruhumun bedenimden çekildiğini hissediyorum ve elimden gelen hiç bir şey yok.
Gözlerimi ilk hastahane odasında açtığım da, başımda alnımın üstüne dikiş atan bir hemşire ile karşılaşmıştım. Daha sonra yaşadıklarım zihnime dolmuştu. Doktorun açıklamalarına göre, Oscar'ın sırtından düşmüştüm ama hızlı bir düşüş olmadığı için şanslıydım. Tanrı ilk kez beni korumayı seçmişti.
Key'in odaya girip bana olanları anlatması, Sehun'un sözde telaşı, Kral ve Kraliçenin benim için endişelenmesi ve alnımda 1 hafta duracak bandaj.. Tanrı korusun ki büyük bir şey değildi.
Aklımda dönen tek şey ise, Sehun'un bana dokunmasının ardından gidip İrene'i öpmesiydi. Hemde hiç bir şey olmamış gibi gözümün önünde. Yaptığı neydi? Hangi insan var olanı yok edip bu kadar umursamaz olabilirdi?
Şimdi sarayda ki odam da dinleniyordum. Hastahaneden çıkalı 2 gün geçmişti. Yemeklerim odama geliyordu ve ben dışarı çıkmıyordum. Çok büyük bir şeyim yoktu ve kendimi toparlamıştım ama nedense Kraliçe iki gün boyunca yataktan çıkmamamı istemişti. Bende sorgusuz kabul etmiştim. Böylesi işime gelmişti çünkü Sehun'un yüzünü 2 gündür görmüyordum.
O kadar karaktersizdi ki aslında, gelip bir kez olsun nasıl olduğumu sormamıştı. Hemde kendi suçu olmasına rağmen. Bu yüzden içimde ki olan sevgiyi sömürüyordu gün geçtikçe.
Ben yatağım da uzanmış bunları düşünürken içeri Key ve Ren ikilisi dalmıştı. Evet dalmıştı çünkü kapı çalma alışkanlığı yoktu direk giriyorlardı.
"Saygısız veletler sizi, biraz edep yahu." yattığım yerde doğrulurken Ren bana yardım etmişti. Key de yatağımın ucuna oturmuştu.
"Luhan.. hiç misafire saygılı değilsin cidden." Key dalgaya vurduğun da ikisine de kızmak istemiştim ama çok tatlı bakıyorlardı veletler.
"Sizi dövmek istiyorum cidden.." mırıldandığım da yanıma oturan Ren hemen şirinlik yapıp konuşmaya başladı.
"Ne yani, şu şirinliğe kıyabilecek misin hyung?.."
Ren'in yaptığına Key ve ben kahkaha atarak güldüğümüz de, Key uzanıp Ren'in saçlarını karıştırmaya başladı ve ardına konuştu.
"Lulu'yu bilmem ama ben direk yemek istiyorum seni.." Key'e kocaman gözlerle bakmaya başladığım da hemen elini çekip ensesine götürdü.
"Hiç bir şeye de izin yok yahu.." mırıldandığında yüzüm de kocaman bir gülümseme oluştu. Biz birbirimize gülerken içeri Suho hyung girdi. İlk başta eğilip selam verdi daha sonrasında da ellerini önünde bağlayarak konuşmaya başladı.
"Kusura bakmayın prensim rahatsız ediyorum ama bugün temizlenmesi için odanızdan çıkarılmanız istendi." Suho hyunga anlamaz gözlerle baktığım da tekrar ekledi. "Kraliçe istiyor efendim." aldığım cevap ile dönüp Key'e bakmıştım refleks olarak.