Acı, en derinliklerimizde..
Sehun, hastahane odasında, babasının ölümünü öğrendikten sonra hiç tepki göstermemişti. Sadece bana dönüp, kırık bir tebessüm sundu. Ardına gözlerinden bir damla yaş aktı. Sadece bu kadardı.. Beni kucaklayarak geri arabaya götürmüş, kısa bir süre sonra saraya döndüğümüzde de odamıza götürüp yatırmıştı. Saçlarıma öpücük kondurup uyumamı beklemişti, uyandığımda ise yanımda yoktu.
Ertesi gün, yani bugün, kralın cenaze merasimi için bütün halk toplanmıştı. Sehun, Key ve ben siyah takım giymiş, kraliyet tahtının olduğu odada kraliçenin yanında bekliyorduk.
Kraliçe sessizce ağlıyor arada ise hıçkırıklarını bastırmak için elindeki mendil ile ağzını kapatıyordu. Sehun beni yanına oturtmuştu. Key ile ikisi, kraliçenin dizinin dibine çökmüş başlarını eğmiş tepkisiz bekliyorlardı.. Dışarıda büyük bir yas hakimdi. Bütün şehir sessizliğe bürünmüş bir haldeydi. Bu içimi ürpertiyordu..
Ölümü hissetmek çok ayrı bir şey iken, ölümü yaşamak daha farklıydı.. Annemi kaybettiğim zamandan dolayı, çok iyi biliyordum bu hissi. Ağlamak isteseniz bile yaşın akmadığı o çaresizlik anını anlatmak mümkün değildi..
Bulunduğumuz odaya Bay Jin girerek, önümüzde eğildi. Bakışlarını bize taşıdığında, gözlerindeki hüznü görmek can yakıyordu.
"Kraliçem, kralımızın bedeni yakıldı. Şimdi taş odaya külleri götürülecek, bize eşlik edin lütfen." talimatları verdikten sonra Bay Jin tekrar eğilerek kapının girişine geçti. Sehun, kraliçenin sağ koluna, Key ise sol koluna girerek yürümesine yardım ettiler. Bende arkalarından ilerleyerek taş odaya yürümeye başladık.
Her yer öyle sessizdi ki, yüreğimdeki oluşan fırtına git gide kuvvetleniyordu.
Ağır aksak yürüyüşümüzün sonunda, taş odanın önündeydik. Kraliçenin başını sallayıp onaylaması sonrası kapı sonuna kadar açıldı. İlk önce kraliçe girdi içeri, bir kaç saniye sonrada Sehun ve Key. İçeriden acı bir feryat kopunca, telaşla içeri girdim. Kraliçe Sehun'un göğsüne başını yaslamış ağlıyordu. Sehun ise sadece porselen vazoya bakıyordu, boş gözlerle.
Key, usul usul ağlarken Sehun'un bu kadar tepkisiz kalması beni korkutuyordu.. Bende aynı evreden geçmiştim ama Ren'e sarıldığım an kendimi tutamamış, içim çıkana kadar ağlamıştım. Sehun'un ise hala hiç bir tepkisi yoktu..
Olduğum yere çöküp, saatlerce taş odada sessizce bekledim. Kaç saat geçti bilmiyorum lakin tek tek herkes gitmeye başlamıştı.. Taki en sona ben ve Sehun kalana dek.
Bir köşede, minderin üstünde sessiz sessiz otururken, Sehun yanıma gelip dizlerime yattı.
"Çıkmak istemiyor musun?" ellerimi saçlarına daldırıp okşamaya başladığımda, usulca sormuştum.
"Mümkünse, biraz daha kalalım." boğuk sesi, fısıltı gibi çıktığında sadece sessiz kalarak onu onayladım.
Bir yarım saat daha, sessiz ve soğuk odada geçti.. En sonunda Sehun'un odada sesi yankılandığında dikkatimi ona verdim.