- Bölüm 27 -

4.7K 363 371
                                    

Ellerimi yüzüme kapamış kırmızı demir bankta otururken, Tanrı'ya bildiğim bütün dualar ile yalvarıyordum.

Luhan'ın mutfakta bir şeyler yerken suyu gelmesi üzerine hemen Bay Jin'i aramış ve hastahaneyi ayarlamasını söylemiştim. Ardına Luhan'ı kucağıma aldığım gibi bahçede park halinde olan arabama koşup, seslerimiz ile uyanıp harekete geçen görevlilerden kapıyı açmalarını istemiştim. Luhan'ı arkaya yerleştirip hızlıca hastahaneye sürerken, arkadaki o çırpınışları gözümün önünden gitmiyordu.

Sürekli çığlık atıyor ve her fırsatta "Senin yüzünden bu haldeyim." diyordu. Haklıydı, onu hamile bırakıp şuan acı çekmesine sebep olan bendim. Ama nereden bilebilirdim ki böyle olacağını. Hastahaneye geldiğimizde hemen hazırlanmış sedyeye alınıp, ameliyathaneye götürmüşlerdi.

Yaklaş 1.5 saattir de çıkmalarını bekliyordum. Henüz güneş yeni çıktığı için bütün hastahane sessizdi. Zaten bizim bulunduğumuz kısım kapatılmıştı bile..

Başımı geriye doğru atıp, arkadaki duvara yasladım. Gözlerimi kapattığımda, derin bir nefes aldım. Yorulmuştum.

Luhan'ın canı çok yanıyor muydu acaba? Düşüncesi bile kalbimin sıkışmasına, gözlerimin dolmasını neden olmuştu. Kıyamazdım ki ona ben... İyi olduğuna inanarak kendimi sakinleştirmeye çalıştığımda duyduğum gürültü ile açtım gözlerimi.

Ameliyathanenin kapısı açılmış, içeriden üzeri kan olmuş doktor çıkmıştı. Yorgun bedeni ile bana doğru yürümeye başladı. Yüzünde anlamlandıramadığım bir hüzün vardı, korktum. İliklerime kadar üşüdüğümü hissettim..

Tam önümde durdu ve başındaki beresini çıkartıp mırıldandı.

"Kralım, üzgünüm..."

• 훈한 •

Gözlerimden dökülen yaşları silmeye çalıştıkça, yenileri hemen yerini dolduruyordu. Derin derin almaya çalıştığım nefesim ciğerlerimi yakıyor ardına beni kendi nefesimde öldürmeye çalışıyordu.

Ellerimi cam duvara yaslayıp, gözlerini açmamış, nefesleri belli belirsiz olan kızıma baktım. O kadar zayıf ve güçsüzdü ki, yaşaması bile mucizeydi.

Tanrı'ya o an daha çok yalvardım. Hemen toparlanıp, sağlıklı bir şekilde kucağıma alabilmek için yalvardım. İnanıyordum ki tanrım beni duymuştu ve kızımı bağışlayacaktı.

Daha fazla ayakta duracak gücümün kaldığına inanmadığım zaman, saatlerdir izlediğim meleğimi bırakıp sessiz koridorda yürümeye başladım. Beynim patlayacak gibiydi. Nefes alamıyordum sanki. Kaybetmenin verdiği o acı her hücreme yayılmış, beni kemiriyordu. Deli gibi ağlamak ve neden bunu yaşadığım için isyan etmek istiyordum. Sonra ne olursa olsun şükretmem gerektiğini hatırlıyordum. 

Düşüncelerim arasında sonunda beyaz koridorun sonuna geldiğimde, kapısı süslenmiş odanın içine girdim. Yavaşça, ses çıkarmadan yürüyerek yatağın ucuna kadar geldim. Bir kaç saniye birbirimize baktığımızda gözlerinden bir damla izinsizce kaçtı gitti. Dayanamadığım bu görüntü karşısında usulca yanına uzanarak, kolundaki seruma da dikkat edip başımı göğsüne yasladım.

Bir eli hemen saçlarımı bulup okşarken, yorgun bedenine kendi ağırlığımı da yüklediğim için pişman olsam da çekemedim kendimi.

"Üzgünüm, çok üzgünüm Sehun-ah.." kırık ve boğuk sesi kulaklarıma dolarken, dikişlerine dikkat ederek göbeğine usulca bir öpücük kondurdum.

"Senin suçun yok meleğim, tanrı bize üstesinden gelebileceğimiz kadar yük verdi sadece." bedenimi yukarı taşıyarak güzel eşimin, şişmiş ve yer yer hafifçe morarmış göz altı torbalarında ki göz yaşlarını sildim. Ona kızamazdım ki, hiç bir suçu yokken hemde.

Endless LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin