6. Bölüm = Yürek Yemiş Kelebek

538 198 230
                                    

Umut olmasına var.
Sınırsız denecek kadar umut var.
Ama bizim için değil...

                        ~Franz KAFKA~

                                        🌸

Ben, 'Benim soyum büyük İtalyan mafyalarına dayanıyor.' dedikten sonra Yiğit gülümsemekle kahkaha atmak arasında kalarak boğazından boğuk sesler çıkardı. "Tam olarak sayılmasa da mafya kızısın öyle mi?"

Soyumun mafyaları falan dayandığı yoktu lakin bu konuhoşuma gitmişti,Yiğit'te şaka yaptığımın farkındaydı zaten.

Başımı olumlu anlamda aşağı yukarı sallayarak "Evet." dedim. Çok havalıydı be, mafya kızı.. Kaşlarımla yerde duran battaniyeyi gösterdim, "O nedir?" Daha çok onunla ne yapacaksın manasında sormuştum.

"Battaniye..." dedi gözlerime bakarken. Gözlerimi bayarak bakışlarına karşılık verdim, onun battaniye olduğunu biliyordum yahu. Yiğit beni fazla bekletmeden açıklama yapmaya başladı, "Evde şemsiye bulamadım, battaniye getirdim ben de." Omuzlarını silktikten sonra yere eğilerek dış kısmı ıslanmış montunu eline aldı ve üzerine giyinmeye başladı.

Giyindikten sonra elleriyle montun kenarlarını çekiştirdi ve tekrar yere eğilerek battaniyeyi havaya kaldırdı. İtiraz istemediğini belli edercesine tek kaşını havaya kaldırarak dudaklarını birbirine bastırdı. Bana doğru bir kaç adım attıktan sonra hafifçe sola doğru dönerek yan yana gelecek şekilde durmamızı sağladı. Şimdi Yiğit'le yan yanaydık ve aramızda çok azıcık bir mesafe vardı.

Yiğit elindeki battaniyeyi açarak önce benim sırtıma sonra da kendi sırtının üzerine serdi. "Battaniyenin ucunu tut ve havaya kaldır." dedi, sadece tuhaf tuhaf bakmakla yetindim. Ardından sol elimle battaniyenin ucunu tutarak havaya kaldırdım, aynı şekilde O da battaniyenin öbür ucunu sağ eliyle tutarak kolunu birazcık havaya kaldırdı. Aramızdaki boy farkını hesaba katarak, battaniyenin ucunu çok yükseğe kaldırmamıştı. Başını sola doğru çevirerek bana baktı ve "Şimdi, battaniyeyi alnının üzerine kadar çek. Yaran yeterince su görmüş zaten!" dedi. Son cümleyi söylerken sani beni azarlıyordu belki de bana öyle gelmişti.

Tabi ya, alnımdaki yaranın varlığını unutmuştum! Su aldığı için iltihaplamazdı inşAllah. Düşüncelerimden sıyrılarak usalca Yiğit'in dediğini yapıp battaniyeyi alnıma kadar çektim, O da aynı şekilde hareket etti. Şimdi tek ellerimiz havada battaniyenin köşelerini tutuyorduk, battaniye alınlarımızdan sırtımıza oradan da yere uzanıyordu. Artık ıslanmıyorduk.

Bir değişiklik yapıp nereye gideceğimizi sormadım, merakta etmiyordum açıkçası. Büyüklerimiz bazen derlerdi ya hani, dünyadan bezdim diye. Hah, bende de durum aynıydı. Dünyadan bezmiştim ne içimde en ufak bir merak kırıntısı vardı, ne endişe ne de hüzün... Acayiptim bu aralar.

Anlayın beni, ben bile kendimi anlayamıyorken.

Yiğit adım atmaya başlayınca ben de yürümeye çalıştım. Benim attığım iki adımın O'nun tek adımına denk geldiğini fark edince hızını yavaşlatarak, aceleci davranmaktan vazgeçti ve yavaş yürümeye başladı. Sessizlik içerisinde yürüdük, kimseden çıt çıkmıyordu hele ki benden. Bize uçan balina görmüş gibi bakan insanlarla karşılaşmamın bilmem kaçıncı dakikasıydı emin değildim ama bu duruma alışmıştım. Onlar bize baktıkça ben de onlara bakıyordum.

Ben sessizlik duvarımı iyice sağlamlaştırırken Yiğit başını bana doğru dönderdi, bana baktığını fark edince bende O'na baktım. Düzgün dişlerini saklayan dudaklarını aralayarak, suratına yan bir tebessüm kondurdu.

Kelebeğin Son DüşüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin