Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun dedi, öleceğini bile bile yaşadığını unutmuştu o an. Bozmadım.~Özdemir Asaf~
🌷
Sessizliği bölen çirkin sesin sahibine karşı dinemez bir öfkem vardı.Vedat denen mahluk hiç bir şey olmamış gibi konuşmaya başladı.
"Bunun gibilerin oyununa gelme, Yiğit. Belli ki kendini sana acındırarak kafanı karıştırmış. Onca insanın bir bildiği var ki hayat kadını dediler."
Yiğit'in, kızı için söylediği onca şeyi es geçmiş hâlâ yapmadığım yanlışları yüzüme vurmanın peşindeydi.
Alt dudağımı ağzımın içine yuvarlayarak duygu mekanizmama daha fazla ağlamak istemediğimin mesajını verdim. İşe yaradı mı peki? Hayır.
Yiğit uzun bacaklarını kullanarak bir çırpıda adamın masasının önüne yaklaştı. "Bana bak pezevenk herif," derken ellerini masanın üzerine koyarak Vedat'a doğru eğilmişti. "Eğer Çilem hakkında tek kelime daha edecek olursan, seni mahfetmekle kalmam, seninle beraber kızını da harcarım!"
Adam anlında biriken terleri elindeki peçeteyle kurularken başını hafifçe yukarı kaldırdı. "Biz annesiyle yollarımızı ayıralı çok oldu, kızımın vekaleti ben de değil annesinde. Yıllardır görüşmüyoruz. Ne yaptığı beni ilgilendirmez." dedi, gayet doğal bir tavırla. Duyduklarıma inanamadım, belli ki Vedat kızının yaptığı şeyleri çoktan kabullenmişti, hatta kanıksamıştı.
Yine de Vedat'ın babalık gururunun parçalandığını duyumsuyordum. Yiğit'in söylediği şeyleri kendine yediremediği her halinden anlaşılıyordu.
Yiğit suratına takındığı küçümser tavrıyla bakışlarını karşısındaki adama dikti. "Yaklaş." diye mırıldandı emredercesine. Vedat kendisine söylenileni ikiletmeden yerine getirerek koltuğunun uç kısmına kaydı ve Yiğit'e doğru daha çok yaklaştı.
Yiğit'in, Vedat'ı tanıdığını biliyordum ama aralarında ne yaşadıkları, nasıl yahut niçin tanıştıkları hakkında toz tanesi kadar bilgim yoktu. Belki bir ara sorardım Yiğit'e.
Vedat'ın dediklerini yapması Yiğit'in hoşuna gitmiş olacak ki, dudaklarında alaycı bir tebessüm belirdi. Tebessümden daha fazla ima barındırıyordu içinde. Biraz daha eğilerek Vedat'ın kulağına bir şeyler fısıldadı. Ağlamayıp, ikide bir burnumu çekmeseydim Yiğit'in ne söylediğini duyabilirdim fakat kendime hakim olamayıp ağlamaya devam etmiştim.
Vedat'ın kızaran suratı duyduklarından sonra kireç gibi bembeyaz kesilirken, ne yapacağını bilemez hale gelen bakışlarını bir kaç kez etrafta dolaştırdı. Biraz önce tükürüklerini saçarak bağıran adam, kurbanlık koyun halini almıştı.
Doğruldu, bakışlarını Vedat'ın suratında gezdirdi. Daha sonra arkasını dönerek bana doğru yürümeye başladı. O gittikçe bana yaklaşırken, ayak bastığım zemin bir halı misali ayakkarımın altından kaymaya başlamıştı. Gür saçlarından bir kaç yaramaz tutam anlına dökülmüştü ve bacakları hareket ettikçe teninin üzerinde ufak git geller yapıyorlardı.
İyice yanıma yaklaştığında kemikli elini kaldırarak nazikçe sağ kolumdan tuttu ve kolumu bırakmadan dışarıya doğru yürümeye başladı. Kolum, parmaklarının arasında olduğu için O'nun hareketlerine uyum sağlayarak zayıf bacaklarıma yürümeleri için komut verdim.
Halat gibi bizi birbirimize bağlayan kollarımızla O önde ben arkada kapıdan çıktık, temiz hava ciğerlerime değer değmez kendimi gül bahçelerinin ortasında kalmış gibi hissettim. Bu huzuru başka türlü tarif edebileceğimi pek sanamıyorum. Gül bahçesi yeterince iyi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğin Son Düşü
Teen FictionYüzüstü uzandığım soğuk betonun üzerinde saçlarım yüzümü gizlerken ağlamaya devam ettim, boğazıma sayısız hıçkırık diziliyordu ve ben yine dudaklarımı ısırıyordum. Sırf O ağladığımı duymasın diye... Biraz olsun kendime gelebildiğim zaman fark ettim...