7.Bölüm = Kırık Bir Kelebek

490 188 216
                                    

Ağlardım, kimseler anlamazdı.
İnsanlara küsen gökyüzünün büründüğü renklerin sessiz isyanıydı çünkü benim gözyaşlarım.

                          🌼                       

Acı, insanların ruhunu olgunlaştıran nesnedir. Acının olgunlaştırdığı bedenleri birbirinden farklı kılan objeye ise ruh denir. Bütün insanların acıları, acılarının derecesi, acının kişide bııraktığı izler, kalıcılık süresi... Hepsi farklıdır. Parmak izi gibi.

Aradaki tek fark... Parmak izi insanın kimliğini, acılarsa kişiliğini ele verir.

Susarak gözlerine baktım ilk önce, sabırlı bir adam değilim diyordu. Peki ben?

Geçmişimi şöyle bir gözden geçirince aklıma tüm suskunluklarım, içime kaçışlarım, yalnızlığa sığınışlarım, insanlardan gizlenme çabalarım... Hepsi sabır istiyordu, her biri en zor olanıydı çünkü. Susmak sabır gerektiriyordu, gizlenmek sabır gerektiriyordu, kaçmak sabır gerektiriyordu. Sabır taşım çatladı sözü bende etkili değildi anlaşılan. Tuhaf bir sabır gücüm vardı ya da ben öyle sanıyordum.

Ağlamadan önce insanın içinde saklanan son güç kırıntıları, göğüs kafesimin tam orta yerinde filiz vermeye başlayınca dudaklarımı aralayarak titrek bir nefes hediye ettim kasvetli havaya.

Göz bebeklerimin odağına Yiğit'in keskin yüz hatları girince; düğüm atılan boğazıma rağmen yutkunmaya çalıştım. Olanları anlamlandıramıyordum. "Ne yapacaksın, sabrın tükenince beni yine duvara mı vuracaksın?" diye fısıldadım, bakışlarımı yüzünden ayırmadan. Teknik olarak beni bilerek duvara vurmamıştı lakin ben yine de bunu bahane ediyordum, belki gitmeme izin verirdi.

Söylediklerimi duyunca kaşlarının ortası usulca birbirine yaklaştı daha sonra keskin bakışları alnımdan akan kan damlalarına odaklandı, gözünü kırpma gereksinimi görmeden bakıyordu. Sorumu yanıtlamak yerine başıyla salonun olduğu tarafı işaret etti. "Gel, yaranı temizleyelim." dedi. Birinin beni düşünmesi alışık olmadığım durumlar arasındaydı, içim bir tuhaf oluyordu. Kendimi insanların değer verdiği birisi gibi hissediyordum fakat bu hissin etkisi saniyeler sonra üzerimden kalkıyordu.

Tıpkı babamın kanayan elimi temizlediği gibi... Yiğit'in söyledikleri basit şeylerdi biliyorum fakat yine de boğazımın ortasında iyice yer edinen düğümün çapının artmasına engel olamadım. Büyüdü, büyüdü... Bir ara nefesim tıkanır gibi oldu. Ucunu kaçırdığım iplerin kontrolü elime alarak anında olaya müdahil oldum. "Gerek yok." diyebildim yavaşça. Gözlerim yerde, dubarların üzerinde dolanıyordu. "Gideceğim zaten."

Şu an içinde bulunduğumuz durumu biri öğrense ve yorum yapmaya kalkışsa idi söyleyeceği ilk sözler: 'Aptal kız, niye gidiyorsun? Beyinsiz. Otur oturduğun yerde. Nankör.' gibi şeyler olurdu herhalde.

İnsan kendi öz akrabalarının evinde bile rahat hareket edemiyorken ve çekiniyorken, ben yalnızca adını bildiğim bir adamın evindeydim üstelik O adamın epey değer verdiği fotoğrafı mahfetmiştim. Hal böyleyken yüzsüz gibi burada kalmaya nasıl devam edebilirdim?

Derin bir nefes aldı, "Ben sana yardım etmeye çalıştıkça işleri yokuşa sürüyorsun." 

Yaptığım saçmalığı fark etmemi bekliyor gibi bakıyordu. Saçmalyan ben değildim, O'ydu bir kere.

Omuzlarımı silkerek hayata karşı kayıtsız kalan bakışlarımı çok kısa süreliğine gözlerinde dolaştırdım. "Senden yardım istemedim." dedikten sonra dudaklarımı birbirine bastırdım.

Gözleri öfkesini ele verirken, "Sabrımı zorluyorsun kadın." diye mırıldandı. Öfkelendiğini belli etmemek için kendini tutsada gözleri ve belirginleşen boyun damarları tüm gizlediklerini açığa vuruyordu. "Sana yapma dedim."

Kelebeğin Son DüşüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin