Multideki şiirle okumanızı tavsiye ederim canlarım.
Serhat ve Leyla devam part III
♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡
Hayal kurma, daima gerçekçi ol." demişti annem. Haklıymış...
Çünkü ne zaman hayal kurmaya kalkıştıysam, ya ben yarım kaldım ya da hayallerim....''•Kalp Hediyem•"
♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡
"Üzgün.." dedim fısıltıyla, "Kalbin...üzgün, üzülmüş."
"Odadaki oksijen miktarı az o yüzdendir." dedi, verdiği cevabın konuyla alakası olmadığını bile bile.
"Hayır! Sen eğer kalp yavaş atıyorsa üzülmüş demektir dedin..."
"Sevdiğin adamla...sarıldığınızda dedim, beni dikkatle dinlediysen eğer."
"Olsun... Bence bu kural herkes için geçerli, illa sevgilimin olmasına gerek yok."
"O zaman özel olmaz... Beni değil, sevdiğin adamı anlaman gerek..."
"Hayır hiç bir adamı sevmek veya anlamak istemiyorum. Hepsi incitir beni sonra..." Bir zamanlar sevdiğim sandığım Ferhat geldi aklıma... Canımı yakan o değil miydi, beni asıl inciten?
Bana yaptıkları, hayata karşı kalan son yaşam umudumu da yok etmişti. Yar'ım dediğim adam beni yarım bırakıp da gitmişti... O'na karşı nefret beslemekten yorulmuştım artık, ben burada içimdeki yangınlarla baş etmeye çalışırken O'nun zevk ve sefa içinde yaşaması beni tüketiyordu...
Ben böyle acımla bir köşede kıvranırken O'nun mutlu olması ruhuma pis tırnaklarla kazınmış olan yara izlerini daha da belirginleştiriyordu... O'ndan intikam almak, bedenini yakıp kül etmek istiyordum ama yapamazdım. Bu dünyada bana verilmiş olan senaryonun ilerleyiş biçimine aykırıydı, bana verilen bu hayata baş kaldırmam yasaklanmıştı... Yasaklarla yaşamam gerekiyordu... Tutsak olarak doğduğum bu hayatta bana öğretilen tek şey baş kaldırmamam gerektiğiydi... Çünkü bedellerini öyle ağır ödüyordum ki, metrelerce yerde sürüklenmekten farksız oluyordu cezam...
Yiğit'in cümlemin devamını getirmemi bekliyordu, "Ben sevemem ki... Bedelini çok ağır ödüyorum... İncinmeyen, sağlam kalan bir yerim olmuyor sonra... Onları anlamaya çalışmak, duygularımı daha da köreltmem demek. İstemiyorum ben öyle kötü adamları sevmek, incinmekt istemiyorum. Tekrar sokağa atılmak istemiyorum... Hayır, olmaz..."
Yiğit tek eliyle usulca saçlarımı okşadı, "Tamam güzelim sakin ol. Sevme kimseyi... Ya da sev... Ben senin incinmene izin vermem...seni incitmeden sevmelerini sağlarım. Çilem, seni sokağa atmalarına da müsade etmem, yaşadığım sürece... Burası senin evin, Baba'dan sonra sana miras kalacak olan yer, anladın mı? Senin evin..."
Kirpik uçlarına tüm hüzünlerimi sakladığım adam yine beni güvende hissettirecek sihirli cümleleri usulca fısıldayıvermişti kulağıma...
"İzin verme... Sakın izin verme..." Limanını bulmuş gemi misali usulca yanaştım dinginliğin kıyılarına.
"Sen gitmemi istemediğin sürece seni incitmelerine izin vermeyeceğim..." dedi sesinin huzurunda tüm fırtınalarımı boğduğum adam.
Tüm hırçınlıklarımı usul deniz dalgalara dönüştüren adam, sen mi çok iyisin yoksa ben mi çok acizim?...
Kara bulutlarla kaplanmış gök yüzümü, güneşli gökyüzünde masmavi huzura boğan adam...
Acımı saklamama gerek kalmadan tüm ruhumu satırlarca okuyarak kelimelere döken adam...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğin Son Düşü
Teen FictionYüzüstü uzandığım soğuk betonun üzerinde saçlarım yüzümü gizlerken ağlamaya devam ettim, boğazıma sayısız hıçkırık diziliyordu ve ben yine dudaklarımı ısırıyordum. Sırf O ağladığımı duymasın diye... Biraz olsun kendime gelebildiğim zaman fark ettim...