~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~Bu ülke tarihini kendi kanıyla yazdı, kendi canı pahasına korudu toprağını... Her zaman, her seferinde.
Biz bir bütünüz, ölenin yerine bir yenisini geçirir canımız pahasına ülkemizi korumaya devam ederiz.
Türkiye'nin başı sağ olsun... Allah şehitlerimizin ailelerine sabır versin. Allah bizi vatanımızdan mahrum bırakmasın.~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~
O'nu düşünmek,
Ölümü arzularken, yaşamayı delicesine istemek gibiydi.~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~
Aradan üç saat geçmesine rağmen Baba hâlâ gelmemişti. Düşünceliydi genç adam... Kafasında soru işaretleri vardı. Çilem durduk yere neden 'Ölecek misin?' diye sormuştu, neden ölmeyeceğine dair söz verdirtmişti...
Söz vermişti, verdiği sözü canı pahasına da olsa tutardı... Ama bu farklıydı işte! Zorbay denen o piçi bulmuştu, tek yapması gereken titiz bir plan hazırlamak ve Yabangülü'nden o piç hakkında bilgi almaktı. Yabangülü'nün kaçtığını öğrenince zaten deliye dönecek ve her yerde Yabangülü'nü aratacaktı. Zorbay, etrafta daha sık görünmeye başlayacak, olaya bizzat kendisi el atacaktı. Ki bu durum, bulunma olasılığını arttıracaktı.
Her şeyi planlıyordu, planlamasına ama Çilem aklına geldikçe aklında kurduğu oyunları bozuyor ve O'na en az zararı verecek olan bir plan hazırlamaya çalışıyordu. Gidişatının sonu belli değildi, her şey olabilirdi... İşte bu yüzden Çilem'i bu işlere bulaştırmak istemiyordu. Zaten narindi, çabuk incinirdi...
Genç adam, Çilem'in durumunun nasıl olduğuna ve ateşinin olup olmadığına bakmak için oturduğu kanepeden kalkarak Çilem'in odasına gitti. Kapıyı usulca araladı, yatakta yatan ufak kadına baktı, yine O'nun gözyaşlarının sebebi olmuştu. 'Şu minik suratın, Zorbay'ın karşısına çıkmasına nasıl müsade ederim? Zorbay'ın acımasız gözleriyle O'na bakmasına nasıl izin veririm?' diye düşündü genç adam...
Bilmiyordu ki, yatakta yatan minik kadına Zorbay'ın kan kokan elleri çoktan değmişti. O alev saçan gözleri, Çilem'e bakmış ve hafızasına kazımıştı çoktan....
Çilem'in alnında oluşan minik ter damlalarına daha sonra kızarmış yanaklarına baktı. Biraz daha yaklaştı genç kadının baş ucuna, kapalı gözlerinin kenarındaki damlalar gözyaşı mıydı? Uykusunda bile ağlamış mıydı? Genç adam daha bir suçlandı.
Biraz daha baktı Çilem'in yüzüne. Boşlukta salınan elini usulca kaldırdı ve yok denecek bir hafiflikle Çilem'in alnının üzerine bıraktı. Cayır cayır yanıyordu, sıcacıktı. Bu ateşin sonu iyi değildi...Panik olmuş bir şekilde hafifçe sarstı Çilem'i, "Çilem, uyan hadi. Çilem?"
Genç kadın göz kapaklarının üzerinde tonlarca yük varmış gibi hissetmesine rağmen Yiğit'in sesini duyunca çok azıcık aralayabildi gözlerini, fakat genç adamın seslenişine karşılık verecek gücü yoktu. Gözlerini tekrar kapattı.
Yiğit saate baktı, Baba neredeydi? Başını tekrar Çilem'e çevirdi, "Hastaneye gideceğiz." diye mırıldandı. Aklına Çilem'in, 'Benimle ilgilenme,' deyişi geldi. Sinirlendi.
"Kendi ayakların üzerinde durana kadar seninle ilgileneceğim. Mutlu olana kadar, birazcık, çok azıcık da olsa 'İyi ki yaşıyorum,' diyene kadar seninle ilgileneceğim. Sonra...sonra söz veriyorum bırakacağım seni. İstediğini yapıp, ilgilenmeyeceğim seninle. Bilirsin, verdiğim sözleri tutarım..."
Kadın, genç adamın söylediklerini tam olarak anlayamasada söz verdiğini duymuştu. Zihni tekrar bulanıklaşmadan önce içinden mırıldandı, "Ne için söz veriyorsun bilmiyorum ama sana güveniyorum yüreği güzel adam..." Gerisi karanlık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğin Son Düşü
Teen FictionYüzüstü uzandığım soğuk betonun üzerinde saçlarım yüzümü gizlerken ağlamaya devam ettim, boğazıma sayısız hıçkırık diziliyordu ve ben yine dudaklarımı ısırıyordum. Sırf O ağladığımı duymasın diye... Biraz olsun kendime gelebildiğim zaman fark ettim...