Saçları uzun kadınları çok sevin azizim.
Her telinde şiir yatar o saçların.
Uzun saçlarını kesen kadınları daha çok sevin.
Her telinde bir acı yatar o saçların.
Hele ki...
Bir kadını saçlarını kestirecek kadar yıktı iseniz,
Siz bi zahmet kadınları sevmeyin azizim.🌹
Şuan şaşkınlık içinde karşımdaki adama bakıyordum.
Gözüme gelen güneş ışıkları yüzünden suratımı buruşturdum ve "Sen yine burada ne yapıyorsun?" diye sordum bıkkınlık geldiğini açıkça belli ederken.
Omuzlarını belli belirsiz silkerek sorumu yanıtsız bıraktı. Hiç konuşmayacakmış gibi mühürlediği dudaklarını aralayarak, "Dün yaşananlar için özür dilerim. Canını yakmak istememiştim." dedi. Uzun bacaklarını kendine doğru çektikten sonra kollarını, bükülen dizlerinin üzerine koydu. Bense beklemediğim bu özür karşısında şaşıp kalmıştım.
Uçuşan saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırmaya çalışırken bir yandan da ne diyeceğimi düşünüyordum. Bende kafası için özür dilemeli miydim? Aramızda sessizlik hüküm sürerken başını gökyüzüne doğru kaldırdı ve yemiz havayı ciğerlerine doldurmaya başladı. Gözlerim adem elmasında takılı kalınca aklıma ultra acayip şeyler gelmeye başladı. Erkeklerde güzel duran adem elması aceba kadınlarda nasıl dururdu? Yüzüme yayılan tebessümü engelleyerek tuhaf düşüncelerimden arınmaya çalıştım. Hayali bile komikti, düşününsene naif ince boyunlu bir kadın ve boğazında kocaman adem elması. Neyse, bu kadar sürreallik yeter.
Karşımdaki adamın başının arkasında gördüğüm sargı bezi yüzünden kendimi suçlu hissettim. Ah, kendimle bile çelişkiler içerisindeyim! Umursamaz görünmeye çalışarak "Yaran..." diye mırıldandım. "Nasıl oldu?"
Başını bana doğru çevirdi ve gülümsedi. "Turp gibi." dedi, benim dün söylediklerimi tekrar bana naklederken. Ardından omuzlarını silkti, "Acımıyor diyerek yalan söylemeyeceğim." dedi ve tekrar gülümsedi. İnsan hiç değilse nezaketen acımıyor derdi yahu, içime dert olurdu sonra. Yıllar önce bir söz vermiştim kendime, kimsenin canını yakmayacaktım. Yeterince yakmıştım zaten. Kötü şeylere sebep olmuştum, insanlar benim yüzümden gözyaşı dökmüştü. Hem kendimi hem onları fazlasıyla yıpratmıştım.
Başımı önüme eğerken "Aslında kafanı yarmak gibi bir niyetim yoktu. Belki biraz canının acımasını istemiş olabilirim ama..." diyerek düşük bir ses tonuyla konuştum. Elime küçük taş parçaları alırken söyleyeceklerimin devamını getirdim. "Böyle olacağını hesaba katmamıştım."
Kendimle çelişiyordum da geçmişimle şimdiki zamanım birbirine uyuyor muydu sanki?
Uymuyordu. En basitinden kendime verdiğim sözü tutamamış yine birilerinin canını yakmıştım. Lakin yapmazsam da kendimi koruyamayacaktım, aşağılık psikolojisine bürünecektim. Suç bende değil, beni bu hale getirenlerdeydi ve bu kişilerin en başında babam vardı.
Sevgisini hiç bir zaman paylaşmamıştı benimle. Dünyanın en cömert insanıydı halbuki.
Kaşlarını belli belirsiz çatarken bana baktı ve "İyi misin?" diye sordu. Kendi düşüncelerime dalmış, O'nun orada olduğunu umutmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğin Son Düşü
Teen FictionYüzüstü uzandığım soğuk betonun üzerinde saçlarım yüzümü gizlerken ağlamaya devam ettim, boğazıma sayısız hıçkırık diziliyordu ve ben yine dudaklarımı ısırıyordum. Sırf O ağladığımı duymasın diye... Biraz olsun kendime gelebildiğim zaman fark ettim...