Herkesin bir gideni vardır.
İçinden bir türlü uğurlayamadığı...♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡~♡
Baba'nın ayak seslerini duyunca anlatmayı durdurdu Yiğit. İkimizin bakışları da balkonun kapısından içeriye girecek olan Baba'ya odaklandı. Baba'nın ütü pantolonu görüş açımızdan girdi ilk önce. Sonra kırlaşmış, ipeksi saçları... Gülümseyen dudakları ile baktı bize. Sevgiyle bakan gözleri ile buluştu gözlerimiz.
Yiğit, kenarında asılı duran tonlarca yüke rağmen tüm gücüyle yukarıya kıvırdı dudaklarını. Sakladı biraz önceki acılarını. Baba'nın gelişiyle daha da derinlere gömüldü içindeki hüzün yüklü çocuk...
İşte, bir kez daha hayran olunasıydı davranışları. Tebrik edilesi, örnek olunasıydı... Yiğit'di bu. Acılarını saklamayı bilen, bana yol gösteren, yardım eden adamdı O. Emanetimdi...
"Geldin mi Baba'm?" diye sordu Yiğit sıcacık ses tonuyla.
"Geldim oğlum, geldim. Ee nasılsınız bakalım?"
Yiğit ile aynı anda 'Oturuyorduk.' deyince, Baba gülümsedi. Bu gülümsemenin sırrını ne ben çözebildim ne de Yiğit.
"Hadi siz biraz dolaşın gelin. Ben de yemek hazırlayayım size."
Baba'ya doğru baktım, "Olur mu hiç Baba? Ben dururken sen niye yorulasın?"
Baba minnet dolu bir bakış gönderdi bana, "Benim düşünceli kelebeğime de bak sen! Tamam bu sefer de yemekleri ben yapayım, ondan sonra karışmayacağım. Hem sen annene karşı mı geliyorsun?" İşaret parmağını havaya kaldırdı ve ileri geri hareket ettirerek konuştu, "Kitapta yazılanlara göre otoriter olmalıymışım. O yüzden itiraz yok. Gidin dolaşın bakayım."
Baba geldiği yönün tersine doğru ilerledi ve balkonun kapısından çıkarak gözden kayboldu. Yiğit bana bakarak konuşmaya başladı, "Kendini iyice kaptırdı bu anneliğe."
Gülümseyerek Yiğit'e döndüm, "Annemizmiş gibi davranması hoşuna gidiyor ama?"
Dudaklarına çarpık bir gülümseme kondurdu, "Gidiyor." dedi. Kafamı salladım ve O'nu onayladım, "Benim de hoşuma gidiyor. Hem çokta tatlı oluyor." dedim.
Yiğit ayağa kalktı, ben O'na bakmaya devam ederken ellerini ceplerine yerleştirdi ve bana baktı, "Hadi, dolaşmaya gidiyoruz. Bir an önce gitmezsek Ayhan Anne bizi sıra dayağına çekecek."
Bir an duraksadım. Ayhan Baba, Ayhan Anne... Bir kişi tüm eksik ve kırgın olduğumuz yanlarımızı ne de güzel kapatıyordu değil mi? Hem annemiz, hem babamız...
Yiğit 'Kapıda bekliyorum.' dedi ve dışarıya çıktı. Odama gidip üzerime siyah beyaz çizgileri olan ve dizlerimin bir karış üstünde biten kot gömlek giydim. Yiğit geçenlerde benim için yine alış veriş yapmıştı, renkli pantolonlar, gömlekler ve bir kaç çift ayakkabı almıştı. Utanıyordum bana böyle şeyler aldığında. Ben almamak için ne kadar direnirsem direneyim, bir yolunu buluyor ve veriyordu aldıklarını bana. Aldığı kıyafetler her seferinde büyük gelince, son alış verişi yapmaya giderken bedenimi sormuştu.
Bedenimi söylediğimde, gitmek yerine kapının önünde dikilmeye devam etmişti, 'Bir şey mi unuttun?' diye sormuştum.
Kafasını kaşıdı ve bakışlarını kaçırdı, "Başka bir şey lazım mı?" demişti. Anlamayan gözlerle O'na bakmaya devam edip, "Ne gibi?" diye sordum. Sormaz olaydım!
"Hani..şey, bilirsin, ihtiyaçlar işte. Böyle lazım olan..."
Konunun nereye varacağını anlamayan ben, 'devam et' der gibi baktım karşımdaki adama.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğin Son Düşü
Teen FictionYüzüstü uzandığım soğuk betonun üzerinde saçlarım yüzümü gizlerken ağlamaya devam ettim, boğazıma sayısız hıçkırık diziliyordu ve ben yine dudaklarımı ısırıyordum. Sırf O ağladığımı duymasın diye... Biraz olsun kendime gelebildiğim zaman fark ettim...