2.Bölüm - Kelebek Misali

1.4K 496 355
                                    


Gözlerimi açtığımda her tarafım ağrıyordu. Başımı dar açıyla sağa doğru çevirerek insanları seyrettim, yine kimisinin kahkahalarına kimisinin suskunluklarına tanık oldum. Ben onları seyrediyordum da onlar beni seyretmiyor muydu? Seyrediyordu, hatta üzerimde gezinen bakışların sayısı her geçen saniye artıyordu. Buna rağmen yerde yatmaya devam ettim, umurumda değildi ki.

Soğuk yüzünden kan akışım git gide yavaşlamıştı, şimdiyse bacaklarımı hareket ettiremiyordum. Doğrularak ellerimi bacaklarımın üzerine koydum ve yavaşça ovmaya başladım. Yarım saat kadar aynı yöntemi uygulayarak bacaklarımın uyuşukluğunu en aza indirgemeyi başardıktan sonra zorlansam da ayağa kalktım. Kollarımı kendime doladım ve işimin başına dönmek üzere adımlarımı lokantanın arka bölümüne doğru hızlandırdım.

Caddenin karşı tarafına geçip biraz yürümeye devam ettim sonunda varabilmiştim. Tuvalete girdim ve hiç vakit kaybetmeden köpüğü yerlere dökmeye başladım, bir elime fırçayı aldım diğer elime hortumu almadan önce suyu sonuna kadar açtım. Bana bu işi verenlerin kesin talimatıydı; tuvalet temiz olsa dahi yerler, duvardaki fayanslar, lavobolar ve tuvaletlerin içi yıkanacaktı. Bende öyle yapıyordum, başka seçeneğim yoktu.

Yerleri, duvarları ve lovoboyu yıkadıktan sonra kabin şeklinde bölmelere ayrılmış kısımları temizlemeye geçtim. Hani şu tuvaletin bütün pisliğini barındıran, insanların ihtiyaçlarını giderdikleri temel kısım. Toplam dört tuvalet kabini vardı, tek gözümü kapatarak ilkinin kapısını açtım. Allah'tan istemediğim bir manzarayla karşılaşmamıştım, dün buraları temizledikten sonra kullanılmamıştı, yine de elimdeki hortumu tutarak etrafın ıslanmasını sağladım.

Diğer iki kabini de temizledikten sonra geriye tek kabin kalmıştı; ki bu son kabin buranın tek oturmalı tuvaletini içinde barındıran kabindi. Elimi kapının kulpuna atacağım zaman kapı kendiliğinden açıldı ve ben saniyeler içinde üstü başı dağınık bir adamla yüzyüze geldim.

Boş bulunduğum için ağzımdan ufak çaplı bir çığlık kaçtı. Adamın boş bakan donuk gözleri beni bulduğunda "Özür dilerim Beyefendi, burada olduğunuzu bilmiyordum." diye mırıldandım. Eğer müdür bozuntusuna benim hakkımda şikayet giderse ayvayı yerdim. Adam aynı donuk gözleriyle bana bakmayı sürdürürken omuzlarını 'önemli değil' dercesine silkti ve lavoboların olduğu kısma yaklaştı. Ellerini sabun kullanmadan yıkadıktan sonra çıktı gitti.

Bu neydi şimdi?

Korkudan yere fırlattığım hortumu sol elime tutuşturdum ardından sağ elimle de kapıyı açarak suyun, kabinin duvarlarına çarpmasına izin verdim. Başımı tam önüme çevirmemle gördüğüm şeyler... Şoke olmam için yeterliydi. Aman Allah'ım!

Kapağı kapatılmış oturmalı tuvaletin üzerinde başının ve bedeninin sol tarafını duvara dayamış bir kadın oturuyordu, görünüşü pekte iyi değildi üstelik. Dağılmış saçları boynundan aşağılara uzanıyordu, şu an yerde gördüğüm tokanın bir zamanlar kadının saçlarına ait olduğunu anlamamak için aptal olmak gerekirdi. Yani biraz önce çıkan adam... Oha!

Tövbe!

Kadının bedenini saran kırmızı renkli kısa elbisenin bazı kısımları yırtılmıştı, özellikle de bacak ve boyun kısmı. Dudaklarına sürdüğü ve elbisesiyle aynı renge sahip olan ruju, sol yanağına doğru uzanıyordu. Makyajı akmış, gözlerinin altındaki mor halkalar belirgin bir hal almıştı. Yanaklarından aşağı doğru inen siyah titrek çizgiler de ağladığının kanıtıydı.

Kadının bu dağılmış hali yetmezmiş gibi ben de farkına varmadan kadının üzerini ıslatmıştım. İşin garip kısmı, kadın sırılsıklam olduğu halde çıtını dahi çıkarmamıştı ve benim kendisini fark etmemi beklemişti. Öyle çaresiz duruyordu ki. Kıvrak bir hareketle suyu kapattım ve yere eğilerek kadının yere saçılmış eşyalarını toplayarak çantasına doldurmaya başladım.

Kelebeğin Son DüşüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin