Bölüm Şarkısı;
Sizi en çok duygulandıran şarkı hangisi ise onu seçiniz lütfen.
Tercih sizlerin.
●●●
Yiğit yarım saat önce gitmişti, Baba ise yorgun olduğunu belirterek bana iyi geceler demiş ardından yatmak üzere odasına çekilmişti.
Bir yanım, 'Yapma Çilem,' diyordu. 'Bu sen değilsin, açmayacağına dair söz verdin. Ne demeye aklından kutuları açma düşüncesini geçiriyorsun ki?!' diyordu.
Bir yanım da, 'Öğrenmen gerekiyor, yap şunu. Senden başkası bilmeyecek, hadi.' diyordu.
İnsanın kendisiyle arafta kalması ne kadar da acınası bir durumdu.
Sanki suç işlediğimi biri anlayacakmış gibi yatağın üzerinden ultra yavaşlıkta doğruldum. Yine hızımı hiç artırmadan yavaşça ve olabildiğince belirsiz adımlarla gardroba yaklaştım.
Kapakları açarken dolap gıcırdadı, çok ani hareketle odanın kapısına dönerek gelen giden var mı diye kontrol ettim. Kimsecikler yoktu.
Kutuları usulca elime aldım. Gözlerimi elimdeki kutuların üzerinde dolaştırdım, kendimle kavgalıydım, her yanım haraptı, bitaptı.
Çok kısa bir an kutuları açma isteğim buhar olup atmosfere karıştı, tam açmaktan vazgeçmiştim ki... Yiğit'in buğulu sesi kulaklarıma ulaştı, tekrar hatrıma geldi. Az evvelki düşüncemin aksine şimdi kafam da Yiğit hakkında bir şeyler öğrenebileceğim düşüncesi dönüyordu.
Elimdeki ağırlıkla gerisin geri dönerek yatağa doğru adım atmaya başladım. Ne olursa olsun o kutuları açacaktım bu gece. Ses çıkmayacağını bilsem de tedirgin olarak kutuları yatağın üzerine bıraktım.
İlk önce küçük kare kutudan başladım. Titreyen nefesime eşlik eden ellerimle kapağı usulca kavradım ve havaya kaldırmaya başladım. Ne çıkacak sorusu kafamın içinde dört nala koşturuyordu.
Bir elbise...
Bordo renkli bir elbiseydi.
Olabildiğince düzgün katlanmış elbisenin omuz kısımlarını parmaklarımla kavradım ve elbiseyi göz hizama getirerek incelemeye başladım. Standart boydaki bir bayanın diz kapağının biraz altında bitebilecek, oldukça sade ama hoş ve zarif bir elbiseydi. Çok, çok güzel kokuyordu. Bahar çiçekleri gibi.
Elbiseyi en ufak sarsıntı da kırılacak bir eşyaymış gibi narin şekilde kaldırıp yatağa bıraktım.
Sıradaki obje, saç tutmamıydı.
Yine bordo renkte kurdele ile bağlanmış uzun ve koyu kumral bir saç tutamı vardı. Elbisenin güzel kokusu bu saç tutamına da sinmişti. Usulca elbisenin üstüne koydum saç tutamını. Bordo renkli ufak saç tokasınıda saç tutamının yanına koydum.
Neden tüm bunlar bordoydu ki? Bunlar sevdiği kızın mıydı?
Kutunun içinde bir fotoğraf, bir mektup bir de gümüş bileklik kalmıştı.
Fotoğrafta; bir kadının sağ profili vardı. Bileklik ise küçük bir çocuğun bileğine olabilecek büyüklükteydi ve üstünde Canım Oğlum yazıyordu.
Mektubu özenle elime aldım, her şeyi tamdı pulu bile vardı tek eksiği yazılan adrese gönderilmemiş olmasıydı. Adrese dikkatlice baktım. Bu şehire ait bi adres değildi, wğer öyle olsaydı gitmeyi düşünebilirdim.
Zarfın arkasındaki gönderileceği kişi kısmında ise Annem'e yazıyordu. Merakıma yenik düşüp mektubu açtım. Sanki kutuları açma kararı alırken de marakıma yenik düşmemişim gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğin Son Düşü
Teen FictionYüzüstü uzandığım soğuk betonun üzerinde saçlarım yüzümü gizlerken ağlamaya devam ettim, boğazıma sayısız hıçkırık diziliyordu ve ben yine dudaklarımı ısırıyordum. Sırf O ağladığımı duymasın diye... Biraz olsun kendime gelebildiğim zaman fark ettim...