1.Bölüm - Hüzün Yıldızı

2.7K 543 473
                                    


•Yazdığım ilk kitabın ilk bölümüne başlamadan önce, şunları söylemek istiyorum.

- Bu, yaşamaktan yorulanların hikayesi.

Kafamda tasarladığım kurgulardan ibaret olsa da anlatacaklarım, bir yerlerde bunları yaşayan insanların var olduğunu biliyorum. Siz de biliniz...

Anlatılacaklarımın bazıları bir kurgu değildir belki de. Kim bilebilir...

Holding sahibi, kızların gözdesi, barlarda içip her gece gönül eğleniren, sorumluluk nedir bilmeyen erkekler yok bu kitapta.

Kötü kız olmaya merak salmış, zeki gibi görünüp aslında çok aptal olan, mantıksız hareket eden, el bebek gül bebek büyüyen, okulun en popüler kızları yok bu kitapta.

Villalar, havuzlu bahçeler, son model arabalar, dolap dolusu kıyafetler, partiler yok.

Berdel, töre, aşiret, cool ve karizmatik ağa yok.

Gizli telefon numaraları, gizli hayranlar, bad boylar, lolita girller yok bu kitapta.

Kimin eli kimin cebinde hesabı yok bu kitapta; olmayacak da...

Ne mi var bu kitapta?

Sen varsın, ben varım, biz varız. Bir de gerçekler var...

Belki yaşanmış olan belki de yaşanabilecek olaylar var. Acı, hüzün, keder ve yorgun ruhlar var.

İnsanların çaresizlikleri, acınası, yardıma muhtaç halleri, bir erkeğin bile dayanamayacak hale gelip hıçkırarak ağlaması var. Dayanışma, destek, yardımlaşma var.

Dedim ya 'biz' varız diye. İlla bizim yaşamamız gerekmiyor bu acıları. Birbirimize kenetlediğimiz ellerimizin, yüreklerimizin, ruhlarımızın dışında kalan insanlarda bizden sayılıyor. Siz bilmezsiniz belki; onların da 'bizden' sayıldığını...

İşte bu kitap aslında hep var olan ama hiç bir zaman bizden sayılmayanların hikayesi.

Unutmayalım ki;

Hepimiz tek kanatlı melekleriz.
Yalnızca birbirimize sarılarak uçabiliriz.

   Luciano de Crescenzo

•Söyleyeceklerim bu kadardı, bölümü okumaya geçebilirsiniz :)

🌹

Eğildiğim yerden doğrularak saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım ve acıyan ellerime baktım; üzerleri çatlamış, irili ufaklı yarıklar oluşmuştu. Ellerimi kullanmam epey zor olsada idare ediyordum, krem alacak param dahi yoktu neticede.

Suyu kapatarak gözlerimi etrafımda gezdirdim, her yer temizlenmişti. Üzerimde günlerin hatta yılların yorgunluğuyla adımlarımı sağa doğru yönelttim ve tuvaletin kapısını kapatarak dışarıya çıktım.

Ben, işlek bir retoranın tuvaletlerini temizliyordum. Yaptığım iş belki tiksinç geliyordu insanlara belki de tuhaf. Gülümsemesi ve hayatının en güzel çağlarını doya doya yaşaması gereken genç bir kızın, bazen ağlayarak bazen de hüzünlü şarkılar söyleyerek her gün tuvalet temizlemesi pek alışılageldik bir durum değildi sonuçta.

Yaptığım işin ne denli mide bulandırıcı olduğunu atalarımızın da dediği gibi yaşayan bilir, üstelik gözlerimin her gün şahit olduğu iğrenç manzaraları hatırlamak bile bende zaman mekan fark etmeksizin kusma isteği uyandırıyordu.

Restoranın karşısındaki deniz kenarına doğru yürümeye devam ettim. Deniz kenarıyla restoranı ayıran şey, yedi yirmi dört araba seslerinin susmadığı yoldu. Yolun sol tarafında restoran sağ tarafında deniz kenarı vardı, ki bu durum müşterilere deniz manzarasına karşı yemek yeme fırsatını sunuyordu. Restoranın uyanık müdürü de fırsattan istifade başlarda pek bilinmeyen restoranını geliştirmiş, ismini dört bir yana yaymıştı. Allah'ın bizler için bedava verdiği denizi, elitlik taslayan zengin kesime parasıyla satıyordu anlayacağınız. Çakal.

Kelebeğin Son DüşüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin