Keşke hep çocuk kalsaydık da,
En büyük yaramız dizimizde ki yara olsaydı...Cemal Süreya
****
Ölümü kadına öğreten adamdı aslında, yaşamasına tek sebep olan...(K.H)
****
Yaşadığımız bu hayat bize ne öğretiyordu acıdan başka. Bilmiyorum... Aklımın ucundan bile geçmezdi deli ruha sahip olan bu güzel adamın karşımda ağlayacağı.
Oturma odasına gidip oturdum. Benim de canım yanmıştı. Karşımda çaresiz kalışı çok acımıştı canımı.
Ne oldu da Yaban Gülü konusunu tekrar konuşma kararı aldı?
Hani tehlikeliydi? O'na yardım edemezdik?
Balkon kapısı açılıp kapandı sonra Yiğit'i banyoya giderken gördüm. Elindeki havluyla suratını kurulayarak odaya girdi. Yanıma oturdu ve havluyu koltuğun kenarına koydu. Şimdi O benim solumda oturuyordu. Suratına bakmaya çekindim.
Ya gözleri hala deminki göz yaşlarından izler taşıyorsa?
Sırtını koltuğa yasladı ve başını geriye bıraktı. "Acıdın mı bana?" Sesi hala boğuk geliyordu. Doğruları söyleyecektim, yani içimden ne geçiyorsa...
"Hayır...sadece biraz...canım yandı." Neden, nasıl diye sorgulamazdı söylediğim cümleleri hiç bir zaman.
Gözlerimiz kesiştiği an bir acayip oldu içim. Yumruk yemiş gibi hissetmedim, yahut uçuşan kelebekler...
Bu...Bu daha özel bir histi. Daha ayrıcalıklı... Herkeste olan duygulardan değildi. Bana, bize özeldi...Biz herkes değildik, herkes de biz olamazdı zaten...
İnsan ağlayacağı zaman burnu bir tuhaf olur ya. Böyle soluk almak zorlaşır, çenesine titrer hani. Gözlerimiz kesiştiği an, tuhaf olan burnum daha da bir tuhaflaştı. Ben sıradan mıyım ki burnum sıradan olsun! Bu da ayrı bir konu.
Çenem titredi, gözlerim doldu. Kaçırdım gözlerimi çeşitli duygular barındıran o gözlerinden. Hafifçe sağ tarafa dönderdim başımı. Duvara bakmaya başladım. Sol gözümden bir damla yaş aktı. Dudaklarımı sıkıca birbirine bastırıp dişlerini sıktım ve gözlerimi kapattım. O'na acıdığımı falan düşünmesi istemiyordum."Bana bak!" Kafamı 'tamam' anlamında yavaşça salladım. Lakin içim el vermiyordu; O'nun karşısında, O'nun için ağlamaya...
Gözlerimi sımsıkı kapattım ve başımı O'na çevirdim, kapalı gözlerimden hala yaşlar akar iken.
"Biraz önce sana bağırdığım için mi ağlıyorsun?" Hala kapalıydı gözlerim. Sağa sola salladım başımı. Hayır bağırdığın için ağlamıyorum.
Sıradan değildi hiç bir şeyimiz. Ne acılarımız, ne de birbirimizin karşısında çaresiz kalışlarımız. O silmezdi gözyaşımı ben ağlarken. Seyrederdi sadece gözyaşının düştüğü yeri. O ağlarken de ben silemezdim gözyaşını, yüzünü asla göstermezdi çünkü. Sarılırdım sadece kafasına, çöküp kaldığımız yerden...
Koltukta bir hareketlenme oldu. Sonra nefesini kulağımda hissettim. İrkildim, hafif bir gıdıklanma hissi kapladı içimi. Suratıma temas etmiyordu hiç bir yeri lakin nefesinin suratıma değdiği yerler sıcacık olmuştu.
"Ağlama güzelim, ağlama... Canın...yanmasın. Çünkü bir kadının daha gözyaşlarının sebebi olmak, taşıyamayacağım bir yük."
Nefes almak ciğerlerime yasaktı sanki. Eğer nefes alırsam kokusu dolardı burnuma. Kokusunu değil, acılarını içime soluduğum adam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğin Son Düşü
Teen FictionYüzüstü uzandığım soğuk betonun üzerinde saçlarım yüzümü gizlerken ağlamaya devam ettim, boğazıma sayısız hıçkırık diziliyordu ve ben yine dudaklarımı ısırıyordum. Sırf O ağladığımı duymasın diye... Biraz olsun kendime gelebildiğim zaman fark ettim...