Sen sevdiğin için sakın utanma. Bilki utanması gereken; sevildiğini bildiği halde, sevmesini bilmeyendir aslında...~ Anton Çehov ~
🌹
Sırtım ve boynum tutulmuş gibiydi, bacaklarımsa saatlerdir hareketsiz kalmanın ve üzerlerinde ağırlık taşıyor olmanın verdiği hissiyatla uyuşmuşlardı.
Başımı kaldırıp ciğerlerime denizin kokusunu hapsettim daha sonra yavaş yavaş içimdeki havayı serbest bıraktım. Bu işlemi defalarca kez yaptıktan sonra bacaklarımın üzerine başını koymuş, son huzurlu uykusunu uyuyormuş gibi uyuyan Nesrin'e baktım.
Baba'nın emanetlerini verip gelecektim sözde. Bu kadar geç kalacağımı bende hesaba katmamıştım.
Nasıl bırakıp gidebilirdim ki Nesrin'i? Çok sevdiği dostunun acı çekerek ölmesine birebir şahit olmuştu. Bunun düşüncesi bile kan donduruyorken, O'nun bunları yaşamış olması..yaşadığı hayat, yediği dayaklar, insanların yargılayıcı ve tiksinen bakışları...
Bir insana bu çok fazlaydı.
Sol elimi yavaşça kaldırarak Yaban Gülü'nün suratını gizleyen saçları kulağının arkasına sıkıştırdım. Güzel yüzü gözler önüne serilmişti. Yavaşça yanağını okşadım, ona karşı şefkat duygum çok yoğundu çünkü.
Keşke O'na yardım edebilsem, kurtulabilse bu hayattan. Bir yolu olmalı. Mutlaka vardır. Kaçıp polise gidebilir değil mi? Yaşadığı hayattan kurtulmak, üzerindeki lekelerden aklanmak isteyen ve canı pahasına kaçan bir kadını polisler koruyabilirdi. Değil mi?
Peki ya polis olmadan sklanmasının, izini kaybettirmesinin bir yolu yok muydu?
Elbet bulunurdu bir yol.
Umut fakirin ekmeğidir derler ya, şu anki düşüncelerim de o hesaptı işte.
Ben de umut ediyordum, mutlaka bir çıkış yolu olmalıydı. Olacaktı.Tekrar incitmekten ve uyandırmaktan korkarak yanağını okşadım Yaban Gülü'nün. O karşımda içi parçalamarak ağlarken, saçlarını yolmaya çalışırken güçlü durmaya çalıştım; çalıştım ama ne kadar zor olduğunu kelimelere sözcüklere sığdırmam mümkün değil.
"Çilem?"
Arkamda duyduğum tok sesin sahibi, adımı seslenmek için değil de sorgulamak için telaffuz etmiş gibiydi.
'Ne yapıyorsun?' diyordu zannımca.
Kafamı çevirebildiğim kadar arkaya çevirerek Yiğit'e bakmaya çalıştım.
"Ortadan kaybolduğunda seni bulmak pekte zor olmuyor." dedi, hafifçe gülümserken. Ne zaman ortadan kaybolsam, insanlardan kaçsam, kafa dinlemek istesem buraya geliyordum çünkü.
Başka bi yer bildiğin mi var sanki? diyerek sinsi sinsi gülümsedi içimden bir ses.
Ben de hafifçe gülümsedim.
Tek kaşını kaldırdı ve "Saatin kaç olduğunun farkında mısın?" diye sordu. Benden cevap beklerken alnının üzerine düşen bir kaç tutam saça baktım. Keserim ulan sizi şeker şeyler.
Suçlu olduğunu kabullenip gözlerini gökyüzüne kaşdıran insnların büründüğü ruh halini kendime adapte ederek yıldızlara baktım. "Gece olmuş ya. Artık günler kısalıyor ondan herhalde."
Açıklamam Yiğit'i tatmin etmedi. Olduğu yerde dikilmeye devam ederken dudaklarını araladı. "Şimdi seni kulaklarından tutup eve götürmemem için tek bir sebep söyle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğin Son Düşü
Teen FictionYüzüstü uzandığım soğuk betonun üzerinde saçlarım yüzümü gizlerken ağlamaya devam ettim, boğazıma sayısız hıçkırık diziliyordu ve ben yine dudaklarımı ısırıyordum. Sırf O ağladığımı duymasın diye... Biraz olsun kendime gelebildiğim zaman fark ettim...