Kapı ardımdan kapandığında Calum'un da eğildiği bavulun başından kalkıp kapağını indirmesi bir olmuştu. Bana döndüğünde ona hafifçe gülümsedim.
Açıkçası konuşursam ne derdim bilmiyordum o yüzden sadece sırıtmakla yetindim. Calum'un süzen gözleri yeniden yüzüme tırmandığında zihnen salak bir şekilde sırıtmama engel olamamıştım. Ki sanırım gerçekten sırıtıyordum, çünkü Calum bana döndüğünden beri elinde tuttuğunu fark etmediğim kıyafetleri almamı işaret etti.
Verdiği sweati ve pijama altını yatağın üstüne doğru atarken elbisemi çekiştirmeye başladım. Askılarını tutarak çekmeye çalıştım ama elbisenin bedenimi sarması nedeniyle bu çabam bir sonuç vermemişti. Her bir kolu teker teker denediğimde ise çıtırdama seslerini duymamla yaptığım şeye son verdim. Başımı kaldırıp Calum ile göz göze geldiğimde sırıtmasından bu cebelleşmemi gördüğünü fark ettim.
Umutsuz bir nefes verdiğimde, "Fermuar?" dedim ve masumca gülümsedim.
Minik adımlarla arkamı döndüğümde Calum'un sessiz adımlarının yanıma vardığını hissettim. O daha hareket etmeden nefesimi tuttuğumu hissediyordum. Parmak uçları sırtımda gezinmeye başladığında ise sanki ikimiz de nefes almıyor gibiydik. Parmakları bu sefer aşağı kayarak bel kıvrımlarımda dolaştığımda ise bütün hücrelerimin ayaklandığını hissetmiştim.
Neden fermuarı hala açmadığını bilemiyordum. Yeniden derin bir nefes verdi.Derin bir nefes verdiğinde alamadığım hava ağzımdan bir telaş kelimesi olarak çıkmıştı.
"Hadi?" dedim sabırsızca.
"Alex..."
Sabırsızlanmama karşılık bana seslendiğinde hafifçe ona döndüm. "Bunun fermuarı yok."
Oh... Bir an sanki on saattir üzerimde bu elbiseyi taşımıyormuşum gibi önüme dönüp elbisemle göz göze geldim ve beynimdeki bütün hücreler bana sinsice sırıtmaya başladı. Onlara gözlerimi devirirken elbisemin fermuarlı olmadığını hatırlayıp tamamen aydınlandım.
Dönüp Calum'a yeniden masum bir gülücük gönderdiğimde az önce o bunu söylememişcesine tekrarladım.
"Galiba bunun gerçekten de fermuarı yoktu."
Calum'un sesli nefes vermesi ve kıkırdaması birbirine karıştığında bir adım gerilediğini gördüm. Birkaç saniye sonra ise üzerinde kısa kollu olmasına aldırmadan balkon kapısını açtı ve dışarı çıktı.
Ve ben de nihayet nefesimi toparlayabilmiştim.
Elbisemi eteklerinden tutup vücudumdan zar zor sıyırdığımda nihayet kendimi biraz rahatlamış hissettim. Kokusu üzerine sinmiş olan sweati başımdan geçirirken onun kokusuyla çarpıldım ve ciğerlerimin bu kokuyla dolmasına izin vererek derin bir nefes aldım. Yatağa attığım diğer pijama altıyla göz göze geldiğimde ise sweatin zaten benim için yeterince büyük olduğunu düşünüp onu giymemeye karar verdim. O dar elbiseden kurtulduğuma göre biraz daha rahatlığın tadını çıkarabilirdim.
Balkon kapısına doğru yürüdüğümde büyük sweatin içinden kollarımı bulmaya çalıştım. Bir an için son birkaç saatte olanlar yeniden zihnimde canlandığında kalbimin hızlanmasını engelleyememiştim. Bundan sonra ne olacaktı, bilmiyordum. Nasıl davranmam gerektiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Bir şekilde davranmamın 'gerekliliğinden' bile emin değildim.
Ben... Alex'tim işte. Derin bir nefes alarak yoğun düşüncelerimi zihnimin gerisine ittim ve Calum'un yanına çıktım.
Calum'un profilden görünen yüzü içerideki ışık ile aydınlanıyordu. İleri doğru uzayan dudaklarından birkaç saniye önce içine çektiği sigara dumanını verirken, bunun beni hem etkileyip hem sinirlendirmesine engel olamadım.
Geldiğimi görmediğini fark ettiğimde, kısa ve sessiz bir adımla dibinde bittim parmaklarımla onu belimden dürttüm.
"Siktir."
Hah.
Tepkisiyle beraber parmaklarındaki sigarayı yere düşürdüğünde zafer kazanmışcasına gülümsedim, sigara içmesinden nefret ediyordum. Ben ona masummuşcasına sırıtmaya devam ettiğimde, o da sigaraya olan nefretimi bildiğinden bana gözlerini devirse de kıkırdayıp bir şey dememişti. Az önce gerildiği için hızlanan kalbimin ikimizin kıkırtıları arasında normal haline dönmüştü.
Biz, buyduk işte.
İşimin burada olduğunu öğrendiğimde böyle bir teklifi almaktan daha çok sevindiğim şey çocuklarla görüşecek olmamdı. Çünkü onlarla nerede olursam olayım evimdeymişim gibi hissedebiliyordum. Hep hissetmiştim. Bu sefer yine beraberdik ama her şey biraz daha farklıydı sanki.
"Ben buralara kadar geldim..." dedim içimdeki seslendirmek istercesine. Konuşmamla Calum'un da bana doğru döndüğünü hissettim. "Kaldım... Ne zamandır buradayım... Sizin için..."
Başını hafifçe yana doğru eğdiğinde yüzündeki ifadeyi görmesem de tahmin edebiliyordum. Bizim için değil, bakışı. O yüzden ona bakmadan konuşmaya devam ettim.
"Tabii, sizin için!" diye üsteledim. "Ama birlikte zaman bile geçiremedik."
Bu sefer ben ona döndüğümde o önüne bakmaya başlamıştı. "Yorgundum..." diye mırıldandı.
Cevabına iç çektim. "Yorgun halini biliyorum." dedim kendimden emin bir tonda. "Bana yalan söylemene gerek yok."
Ondan ne duymak istiyordum bilmiyorum ama en azından bahane uydurmasına katlanmayacaktım.
Eli kutuyu bulup yeni bir tane çıkarana kadar tırabzanda duran sigara paketini fark etmemiştim. Kaşlarımın çatılmasına engel olamasam da bir şey demedim.
"Hayatına çok fazla gereksiz insan sokuyorsun."
Bana döndüğünde sigarayı dudaklarına koymasından dolayı gözlerimi oradan çekemedim. Bunu fark edip sigara dalını parmaklarının arasına aldığında ise ben kelimelerini hazmetmeye çalışıyordum.
"Ve..." diye devam ettiğinde artık göz gözeydik. "Herhangi bir şekilde zarar görürsen seni korumak için yanında olamayacağım."
Luke'un bana bu gece onun itirafını söylemişse de şu an onun kendi kelimelerinin beni çarpması kadar bundan etkilenmemiştim. Ama o şimdi karşımda durmuş beni korumaktan bahsediyordu.
Aşkın ne demek olduğunu bilmiyordum. Ama kendimi iyi ve güvende hissedebileceğim bir yer varsa bunun onun kolları olduğundan şüphem yoktu.
Dağınık saçlarından, hala uykudan uyanmış gözlerinin şişliğine, keskin çene çizgisiyle çıkmamış sakallarında dolanan gözlerim bitkinlikle kapandığında artık uyumam gerektiğini düşündüm.
Ona cevap vermeden arkamı döndüğümde içeri girdim ve ardımdan balkon kapısını kapatma gereği duymadım. Az önce onun uyuduğu belli olan tarafa vardığımda ikinci kez düşünmedim ve kendimi yatağa atıp üzerime örtüyü çektim.
Sadece biraz uyumam gerekiyordu, biraz dinlenmeliydim. İngiltere beni gerçekten yormuştu.
* 5 Seconds of College'a epilog yayımladık! Bakmayı unutmayın *.*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 Seconds Of Snapchat [Hood]
Non-FictionUyku... güzeldi. Ama uçarken güvende hissetmek kadar değil. -Bölümlerimiz fotoğraflarla donatılmıştır.