Gözlerimi kırpıştırarak açtığımda bugün yapacaklarımı aklımdan geçirmeye başladım. O kadar işim vardı ki, zaten kesin bir kısmını unutacaktım.
Gerinirken dünkü son anılarım teker teker zihnimde belirmeye başladığımda Ashton'la telefonda konuştuklarımızı hatırlamıştım. Yüzümde hemen belirmiş olan sırıtışla telefonuma uzandım. Ekranda yığılmış olan bildirimleri gördüğümdeyse bu duruma bir anlam verememiştim.
Instagrama girerek bu kadar kişinin beni neden takip etmeye başladığını çözmeye çalışırken aralarındaki ortak özelliği bulmuştum.
Lukesgirl47
missbellaIrwin
crazycliffoconda
Ve daha niceleri...
Ashton'un kuzeni olduğumu yeni öğrenmiş değillerdi, bu günleri geride bıraktığımızı düşünüyordum. Bildirimleri kaydırmaya devam edersem bu işin kaynağına ulaşabileceğimi düşündüm ve harekete geçtim.
Nihayet aradığımı bulduğumda ise kendi kendime kıkırdadım.
Tabii ki dünkü duygusallığını paylaşmak zorundaydı.
Bense fotoğrafa her baktığımda o günün üzerinden ne kadar çok geçtiğini düşünmeye başlasam da sonra dikkatimi çeken ilk şey çocukların saçları oluyordu.
Benim küçük emolarım.
Telefonun titremeye başlamasıyla elimden kayıp suratıma düşmesi bir olmuştu. Küfür mırıldandığım sırada gördüğüm son şeyin ise Mr. Bighands'in arama ekranında sırıtan şapşal suratıydı.
"Sevgili kuzenim... Rüyanda beni mi gördün?"
Kıkırdadı. "Yok daha uyumadım, önce seni aramak istedim."
Dün gece telefondayken 3 saatlik konuşmamızın içinde bir yerlerde ona bugün kalkış saatimden, yapacaklarıma, yemek planlarıma kadar her şeyi anlatmıştım. O yüzden şimdi de tam uyanmışken aramasının tesadüf olduğunu düşünmüyordum. Ağzımdan tatlı bir nida çıktı. "Yaa..."
"Fotoğrafı gördün mü? Telefonu bu kadar hızlı açtığına göre elindeydi, ona bakıyordun. Değil mi?"
Sırıttım. "Beni bu kadar iyi tanıman çok tatlı bence."
"Senin için yazdığım yorumu da gördün mü?"
Fotoğrafın altına yazılanı gözlerimin önüne getirdim.
'The darkest night never felt so bright with you by my side.'
Boğazımdaki düğümün geçmesini beklerken ona bir cevap veremedim ama Ash'in beni anladığını biliyordum. O yüzden bu sessizliği o da bozmamıştı.
Dünkü konuşmamızda ona sadece günlük planlarımdan bahsetmemiştim. Son zamanlarda içimde hissettiğim bir huzursuzluk vardı ve işimden bahsetmeye başladığımda Ashton da bunu hissetmişti.
Bu his, insanın her türlü ihtiyacını karşıladıktan sonra gelen doyumsuzluk hissi gibi değildi. Ya da her şey yolunda giderken küçük şeylere bir kulp takma gibi.
"Şu an yaptıklarımın istediğim şey olduğunu biliyorum... Ama objektifin arkasından baktığımda gördüğüm şeyden memnun muyum, değil miyim emin olamıyorum."
"İstediğin şeyin gerçekten bu olduğuna eminsen bu dönemi eninde sonunda atlatacaksın. O zamana kadar ne zaman istersen benimle konuşabilirsin."
Ama ne zaman istersem değil...
Sessizce güldüm. Bütün düşündüklerime rağmen kalbimin pamuklara sarındığını hissedebiliyordum.
"O zaman kadar işimi elimde tutmak istiyorsam, şimdi yataktan kalkmam gerekiyor."
İkimiz de kıkırdadık.
"Seni seviyorum."
"Ben de seni seviyorum, Lexibear."
Bugünün diğerlerinden farklı olmayacağını bilsem de, kendimi daha iyi hissediyordum. Bu, en azından bazı şeylere katlanmamı daha kolay hale getirecekti.
Nihayet on beş dakika sonra hazırlanmamı bitirmiştim ve mısır gevreğimi kaşıklamaktayken telefonum tekrar çalmaya başlamıştı. Nefesimi kontrol altına alarak sırıttığımda aramayı cevaplandırdım.
"Calum."
Beklediğim değil ama sesini duyduğumda her şeyi biraz daha kusursuz hissedeceğim arama buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 Seconds Of Snapchat [Hood]
Non-FictionUyku... güzeldi. Ama uçarken güvende hissetmek kadar değil. -Bölümlerimiz fotoğraflarla donatılmıştır.