Transfer

198 14 3
                                    

Kaçıncı saatinde olduğunu bilmediğim tavanı izleme serüvenimden kurtulamıyordum. Bir güne sıkıştırılmış olaylar silsilesi bütün hayatımı ele geçirirken şimdi önümü bile göremiyordum.

Her şeyin nasıl başladığını bilmediğim gibi nasıl biteceği hakkında da bir fikrim yoktu.

Her şey dün yarım bıraktığım çekimin soluğunu müdürün odasında almamla başlamıştı. Üstelik beni karşılayan sadece sevgili müdürüm de olmamıştı.

"Bayan Irwin, biliyorsunuz birkaç gün önce sizden özgeçmişinizi hazırlamanızı istemiştik."

"Aslına bakarsanız," demiştim çenemi tutamayıp. "Zaten sizden yayımlanan çalışmalarım, çoğu şirket için yeterli bir referans."

Çevresinde duran jilet takım elbiselilerden bazıları aralarında mırıldanırken birkaçı da elindeki not defterlerine bir şeyler karalıyorlardı. Sevgili müdürüm ise onu hiç bölmemişim gibi konuşmaya devam etmişti.

"Yani sizinki de dahil olmak üzere birkaç çalışma arkadaşınızın da özgeçmişi, yardımcı ve bağlantılı pek çok şirkete gönderildi."

Çalışma arkadaşlarım mı? Benim çalışma arkadaşlarım yoktu; eline iyi malzeme verilmiş, ortak iş yerinde bulunduğum kişiler vardı sadece.

Bu sefer fikrimi belirtmedim.

"Bütün bu değerlendirme sonucunda transfer için Evren dergisinden sen ve birkaç arkadaşın için geri dönüş aldık. Bizden bu kişiler arasında bir tercih yapmamız bekleniyordu, biz de bu konuda en uygun çalışan olarak seni gördük."

Burnumdan alaycı bir hıh'lamanın çıkmasına engel olamamıştım. O ise bana yine aldırmadı.

"Az sonra transfer sözleşmenle birlikte senden dergiye gidip görüşmeni isteyeceğiz."

Jiletlilerin hazırlanışına bakılırsa bu benim isteğime bağlı bir şey değildi. Ama o an için her şeyi hazmedememiştim.

Bugüne kadar pek çok derginin değişik konseptli çekimlerine gittiysem de şirketin benim için bir transfer ayarlamasıyla ilk defa karşılaşıyordum.

Binilen arabalar, yapılan uzun yolculuklar sonunda şehrin diğer tarafındaki bambaşka bir aynalı binaya varmıştık. Yanımdaki Jiletlilerle parlak koridorların kaygan mermerlerini geçerken aklımda hala çözmeye başlayamadığım zilyonlarca düğüm vardı.

"Bayan Irwin?"

Karşısında oturduğum, sandalyesi göbeği yüzünden masayı teğet bile geçemeyen beyaz saçlı ve bıyıklı adama baktım. Ona bakarken bıyıklarının gürlüğüne tarakla nasıl şekil verdiğini çözmeye çalışıyordum, bu da bana seslenişiyle kendimi konudan çok uzak hissettirmişti.

"Çekimlerinizi yakından takip ediyorduk, açıkçası şirketinizin bize böyle bir teklifle gelmesine şaşırdığımızı itiraf etmeliyim. Ama şartlar ne olursa olsun bunu reddedemezdik."

Beynime oksijen gitmeye başladığı o anlarda, düşünmeye başlamıştım. Gözlerimi kısarak karşımdaki adamın söylediklerine iyice dikkat kesildim.

"Sizin için düşündüğümüz projenin büyük yankı uyandıracağını düşünüyoruz. Yaşam koşullarıyla insanların yaşama tutunmasının diğer yanında süregelen vahşi hayvanların doğal halleri." Daha sonra ucuz ve söylediği şeyi zerre kastetmeyen bir şekilde kahkaha atarak devam etmişti. "Afrika'nın iki yüzü, herkes tarafından bilinmeyi hakediyor."

Yutkunduğumu hatırlıyorum. Yorum yapmamıştım, yapamamıştım.

Bıyıklı bey başka bir toplantıya katılması gerektiğini hatırlarken bana teklif için cevabımı heyecanla beklediklerini söyleyip gitmişti. Baş başa görüşmemize son verirken odayı yeniden Jiletliler doldurmuştu, bu sefer aralarında tanımadıklarım da vardı. Onlar ben orada değilmişim gibi benim için bir karar sürecini işletmeye başlattıklarında ruhumun çekiştirildiğini somut bir şekilde hissetmeye başlamıştım.

Parçaları yerine oturtamıyordum, iki tarafın bana söyledikleri birbirleriyle uyuşmuyordu. Birden neyin içine atılmıştım bilmiyordum.

"Yeter."

Haykırmamla bana dönen her gözün baskısını bütün vücudumda hissetmiştim. "Deminden beri içinden çıkamadığınız imzanın sahibi benim. Bu da demek ki, benim kararıma ihtiyacınız var." Ne diyeceğimden emin olmasam da her bir Jiletliyi süzdüğümde usulca beni dinlediklerini görmüştüm. "O yüzden de... şimdi gidiyorum."

Bağlamam gereken noktanın bu olmaması gerekiyordu. Çünkü durumu bir yere bağlamam gerekirken ben, her şeyi birbirine bağlamaya çalışmış ve elimde koca bir düğümle baş başa kalmıştım. Ama orada daha fazla nefes alamayacağımın da farkındaydım.

"Fakat Bayan Ir-"

"Gidiyorum." demiştim bu sefer daha kararlı şekilde. "Ve bu sözleşme kopyasını da alıyorum."

Ayağa kalkmamla herkes hareketlenmişti.

"Eğer isterseniz-"

"Bırakılmaya da ihtiyacım yok teşekkürler."

Şimdi ise, bunlardan birkaç saat sonra, yanımda bir koca tomar kağıt ile sessizliğimin bilmediğim bir saatindeydim.

Son aylarında içinde bulunduğum bütün duygusal hisleri bir kenara itebilsem bile bildiğim bir gerçek vardı. Bu da doğru yerde olmadığımdı. Spesifik olarak çalıştığım işyeri değildi sorun... Yani öyle olsa da değildi işte. Objektifimden baktığımda gördüğüm, hazır bırakıldığım yerin ardındakilerdi. Görmek istediğim bu değildi.

Sırtüstü yatıp yatağımda kelebek kanatları taklidi yapmayı kesmem gerekiyordu.

Düşündüklerim doğrultusunda bir hışımla doğrulduğumda etrafımda gerçek kelebeklerin olduğuna yemin edebilirdim. Gözümün kamaşması geçtiğinde yine de yataktan inmek istememiştim. Bağdaş kurup yanımdaki kağıt kütlesine uzandım.

Uzun yazılar hiçbir zaman ilgimi çekmemişti, hele ki konu arası vermeyen paragrafsız olanlardansa. Yine de kendimi sayfalara bakmaktan alıkoyamadım. Sözleşmenin niteliğine ilişkin olduğunu anladığım ilk birkaç sayfayı geçtim. İş Sözleşmesi... Rekabet Yasağına İlişkin Hükümler... Kâr Payı Sözleşmesi... Çalışma Koşullarına İlişkin Şartlar... Maddelerden oluşan birkaç sayfa. Nasıl olsa okusam da hukuksal terimlerin hiçbirini anlamayacak-

Bir dakika.

Birkaç sayfa geri gittim.

Kâr payı sözleşmesi mi? Anlamayacak olmamı umursamadan hükümleri okumaya başladım.

Ve o anda, okuğum her cümleyle bugün yaptığım görüşmeler, duyduklarım, ikna çabaları, Jiletlilerin diken üstü hallerinin hepsi bir anlama kavuşmuştu.

Ben çekimlerim beğenildiği için transfer edilen bir fotoğrafçı değil, satılığa çıkarılan bir mal olarak pazarlanmıştım. Sözleşmede yazan kâr payına bakılırsa fiyatımın dudak uçuklatacak değerde olması ise şu an saç diplerimden yayılan sinirden başka hiçbir şey hissettirmiyordu.

Bu konuda yeniden düşünmeye bile ihtiyacım yoktu. Saatlerden, hatta aylardan sonra ilk defa yapacağım şeyden bu kadar emindim.

Kapımın tıklatılmasıyla tüm planım rüzgara tutulmuş toz parçaları gibi dağıldı ve birkaç saniyeliğine beynim tamamen boşaldı. Düşüncelerimi tekrar toparlayana kadar yatağın üstünde bağdaş kurmuş bir şekilde boş boş oturmaya devam etmiştim.

Beni kendime getiren de kapının tekrar çalınması olmuştu. Koridordan geçerken etrafımdaki kelebeklerin nedensizce mideme iniş yaptıklarını hissediyordum. Hayali kelebeklerimi, beni rahat bırakmalarını istercesine kovalayarak kapıyı açtım.


*Tiri tiri çiki çiki sonraki bölüm final miri miri riri riri

5 Seconds Of Snapchat [Hood]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin