Ve farklı olmuştu. Gerçekten farklıydı.
Sıkılmıştım.
Dans etmekten ayaklarım çoktan şişmişti ve içtiğim içkiler çoktan kanıma karışmıştı. Ama bunu birkaç saat daha devam ettirebileceğimi hiç sanmıyordum. Görebildiğim herkese veda ettiğimde mekandan çıktım ve kendime bir taksi çevirdim. Takside çıkardığım ayakkabılarımı parmaklarıma doladığımda ayaklarıma sürekli batan taşların acısıyla aparmana koştum ve hızlıca evime çıktım. Birkaç yerimi çoktan morartmıştım ama umursamadım.
Birkaç dakika içinde üzerimdeki her şeyden kurtulduğumda şarjı çoktan ölmüş telefonumu çantamın derinliklerinden buldum ve kendimi yatağa attım.
Bir gün şarj kablosuna dolanıp boğulacağıma ilişkin nasihat veren annem aklıma geldiğinde kafamın üzerinde duran prize uzandım.
Göz kapaklarım kendileriyle savaşırken nedense kapanmalarına izin vermek istemiyordum. Son gücümle telefonun açılmasını beklediğimde yüz üstü yattım ve gözlerimi ışıklı ekranın dibine kadar sokarak uyumamı engelledim.
Nihayet şifre ekranı açıldığında kendi kendime sırıttım ve snabe girerek Calum'un sayfasını açtım.
Ona yazmalıymışım gibi hissediyordum. Bunun için özellikle bir bahaneye ihtiyacım yoktu ama şu an çok normal olduğumu söyleyemezdim.
Kesinlikle bilgilenmesi içindi.
Birkaç dakika sonra snabi açtığını gördüğümde yüzümdeki sırıtmaya hakim olamadım. Şu an kafam orada saatin kaç olduğunu hesaplamayacak kadar geriydi belki ama her şekilde uyanık olmasına sevinmiştim.
Birkaç dakika daha sonra gelen cevabı hemen açtım.
5 saniye boyunca bakışlarım ekranın her yerinde gezinirken saçma snabime cevap veriş şekli hoşuma gitmişti. Ne bekliyordum beni ne kadar çok özlediğini söyleyip şampanya patlatmasını mı? Ben de ona ayak uydurdum.
Artık usulca kapanan gözlerimi engelleyemezken telefonu açık bir şekilde yastığımın yanına koydum. Calum'un yazdığımı okurkenki tepkisini görmeye çalıştığım saniyeler boyunca gerçek dünyadan kopmaya başlamıştım bile.
Dönmemle kafamın hızlı bir şekilde aşağı düşmesiyle gözlerimi kırpıştırdım. Aşırı saçma bir pozisyonda uyuya kalmıştım ve yastığım kim bilir neredeydi. Hala açık duran telefon ışığı gözlerimi aldığında saatin kaç olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
Yerimde döndüm ve pencerenin altından aydınlanmaya başlayan havayı gördüm. Birkaç saat sonra işe gitmem gerekecekti. Dün gece çıkmam aklıma geldiğinde kendi kendime gözlerimi devirdim.
Ne düşünmüştüm, ne olabileceğini beklemiştim bilmiyorum ama Calum ile ilgili düşünmeye kendimi zorladıkça her şey yayından çıkıyor gibiydi. Bu olmamalıydı...
Ben hep olduğum gibiydim işte, canım çıkmak istememişti ki, evde zaman geçirmeye alışmıştım. Neden kendimi çıkmaktan kaçınır bir şekilde korkunun altında bulmuştum bilmiyorum. Tamam... en son çıktığımda Calum benden gitmeye çok yaklaşmış, Luke ile aram gerçekten bozulmuş olabilir ama bu bir daha olacağı anlamına gelmez.
O anki hislerimin buğulunu şu an hissetmiyordum ki. Her ne kadar hareketlerimin kontrolünü sağlayamayan biri olsam da... Calum'a karşı hissettiklerimden emindim.
Gözlerim tavanda dolaşırken uykumun açılmış olduğunu fark ettim. Yanımda parıldayan telefon yeniden dikkatimi dağıttığında en son ekranını açık bıraktığımı hatırladım. Yere düşen yastığımı alarak arkama koydum ve sırtımı duvara yaslayarak telefonu elime aldım, uykum dağılmışsa biraz internette dolanabilirdim.
Açık bıraktığım snap konuşmasında gördüğüm mesajla birden yüzümde bir sırıtış oluşmuştu. Mesajı 34üncü kez okumayı bitirdiğimde kalbimin pırpırlandığını hissetmiştim.
Biz böyleydik işte... Hislerimizin arasında okyanuslar da olsa berraklığını sağlayabiliyorduk. Belirgin kelimelere ihtiyacımız yoktu.
Benim için de öyle, diye mırıldandım kendi kendime. Benim için de kesinlikle öyle Hood.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 Seconds Of Snapchat [Hood]
Non-FictionUyku... güzeldi. Ama uçarken güvende hissetmek kadar değil. -Bölümlerimiz fotoğraflarla donatılmıştır.