34-Güzelliğe Yenilmek (Ara Bölüm)

4.9K 243 4
                                    

Düğünden önce...

Evde bir parçamı bırakarak çıkmıştım. Fırat evde duvara boş boş bakışlar atarak melankoli halinden yakınmıyordu. Alışmış olamazdı, sevdiğinin onu sevmiyor olmasını hoş karşılamazdı. Bir yanım onun için sevinirken diğer yanım delicesine üzülüyordu. Biliyor muydu ki onun canı yandığı için benim de canımın yandığını. Her zaman kullandığı bir söz vardı; canımın canını yakanın canını yakarım. Benim için de öyleydi.

Fırat, canımdı, kanımdı, yüreğimdi, abimdi. Kızların babaları ve abileri her zaman çok özel olmuştur. Yokluğunu çekmedikleri için keşke abim olmasa dedikleri olur ama abinin olması ve seni her türlü kötülüklerden uzak tutup, zamanı geldiğinde sana bakan erkeklere laf atıp korumacı davranması kadar hoş ve güzel gelen davranış yoktur bana göre. Oradaki korunma bana göre içgüdüseldir. Her abi kız kardeşini korumakta gibi geliyor. Ayakkabılarımı bağlayıp evden çıktığımda açık saçlarımı geriye savurup abimin arabasını çalıştırdığım gibi dilinden düşürmediği dükkânına sürdüm. Kısa bir süre dışarıdan izledim. Görülenin aksine o kadar neşeliydi ki dışarıdan bakılsa bu kız mı Fırat'a kötü davranıyor diye düşünme ihtimalini dahi es geçerdiniz. Bende es geçmek istedim ama o kadar kolay olmuyordu bu işler.

Abim evde derbeder bir halde takılırken bu kızın bu kadar neşe saçması adil gelmiyordu bana göre. Adam seni seviyordu ve senin acı çekiyordu ama diğer taraf gülsün eğlensin. Olmaz öyle aşk.

Arabadan indiğim gibi yolun karşısına geçerek dükkânın içine girdim. O kadar cıvıl cıvıl bir yerdi kelimelerle anlatmaya yetmezdi. Her türden çiçek olmasına rağmen etraf amazon ormanları gibi değildi ve fazla düzenli aynı zamanda şıktı. Mırıldanarak şarkı söyleyen Melek bana arkasını dönmüştü. Mutluydu aslında, abim de onun yanındayken mutlu olabilirdi.
“Kolay gelsin.” Diyerek dikkatini çektiğimde ayaklarının üzerinde dönüp yüzünü bana çevirdi. O kadar içten ve samimi bir şekilde gülümsemişti ki abimin çiçeklerin şifacısında ne bulduğunu kendi gözlerimle şahit olmuştum. Kız kısa boylu-benden kısa- olsa da dünya güzeli gibiydi. Sapsarı saçlar, masmavi gözler, delici bakışlar, asil duran bir çene ve gururla havaya kalkmış burun. Tamamen kusursuzluğun resmi gibiydi.

“Teşekkür ederim, buyurun.” Dediğinde elimi uzattım. “Ben Eva. Eva Şehitoğlu. Fırat’ın kardeşiyim.” Dediğimde ne ara kavradığını anlayamadığım elimle kitlenip kaldı.

“Neden Fırat seni yolladı?” dediğinde değişen yüz ifadesi ile anlamıştım bana da Fırat’a davrandığı gibi davranacaktı. Hadi kolay gelsin. “Beni Fırat yollamadı. Ben geldim. Çünkü abim çok kötü. Deyim yerinde senin adınla yatıp senin adınla kalkıyor. Neden onu bu denli üzüyorsun?” dediğimde elini elimden çekti ve kaşlarını çattı.

“Kimse benim ne yaşadığımı bilmiyor ve beni bu şekilde yargılıyor. Fırat’a bakarken acı çekiyorum. Bundan kimsenin haberi yok. Onun Prusya mavisi gözlerine baktığımda kalbimdeki şarapnel damarlarımı tıkıyor, kan akımı duruyor. Ben onu gördüğümde öldüğümü hissediyorum. Çünkü bana onun gibi biri zarar verdi.” Dediğinde sözünü kestim. “Onun gibi birinden kastın ne? Üniformalı olması mı? Bende subayım. Abim gibiyim o halde bana baktığında da teorik olarak öldüğünü hissetmen gerek Melek.” Dediğimde bakışları yeri buldu. Sıkışıyordu. Çünkü beni gördüğünde gülümsemişti yani ölüyor gibi hissetmiyordu. Normal bir müşteri gibi davranmıştı. Üniformalılardan hoşlanmıyordu.

“Kimse senin ne yaşadığını bilemez zaten Melek. Herkes kendisi yaşıyor bu dünyada. Kimse kimsenin derdini, sıkıntısını anlayamaz ama Fırat bunu göze aldı be Melek. Adam aşkından ölecek deyim yeriyle. İlk defa böyle hissediyor ve ben bu denli acı çekmesine gönlüm razı olmuyor. Biliyorum ki mutlu olabilirsiniz. İnsanlar birlikte olduklarında nelerin üstesinden gelemiyorlar. Senin üniformalılardan korkman demek benden korkman demek ama dükkâna geldiğimde bana gülümseyebildin. Denemek için şansın varken abime acı çektirme Melek. O ilk defa seviyor. İlk defa böylesine duygular hissediyor. O bana senden hiç bahsetmemişti biliyor musun? Bir gece kalktığımda odasında mırıldandığı duydum ama saat çok geçti, belki görev var diye düşündüm. Telefonda konuşuyor olabilirdi, beni uyandırmamak için fısıldıyor olabilirdi. Ama işin iç yüzü öyle değildi Melek. Odaya gittiğimde karanlıkta, gördüğü kâbusun adını sayıklıyordu. Ben senin adını ilk o zaman öğrendim.” Yanına geldim ve ellerini tuttum. Gözlerime bakabilmek için başını kaldırdı. Mavi gözleri su yeşili gözlerimle çarpıştığında ellerini güvenle sardım.

“Melek ona bir şans ver. Lütfen. Ama benim bunları söylediğim için değil. O boylarınız arasındaki tezatlık o kadar tatlı ki kendinize benim gözümden bakmalısınız. Ben hiçbir şeyi görmüyor gibi davransam da görüyorum Melek. Kimse farkına varmasa da ben sizi gördüm. Öylesine yakışıyordunuz ki. Abim saf aşkla bakıyordu gözlerine. Sen ise saf nefretle ama nefret aşka dönebilecek tek duygu. Ben bunları söyledim diye değil Fırat’ı gerçekten seviyorsan ona belli et. Sen ona bir adım gelsen o sana ömür boyunca koşar sen yorulma diye. Seni böylesine seven bir adamı üzme Melek. Zira üzersen zaman geçtiğinde çok pişman olursun. Dediklerimi düşün. Ve bu da davetiyen.” Diyerek cebimden çıkardığım Uğur ve Nefes’in düğün davetiyesini uzattım.

“En yakın arkadaşlarımız evleniyor. Gel Melek. Onu yalnız bırakma. Yalnızlığa mahkûm edip sonradan çok pişman olma.” Diyerek dükkândan çıktım. Yıkık dökük bir viraneyi daha ters etmiştim. Şimdi ise eve gidip diğer bir viraneyi düzenleme vaktiydi.
Umarım Melek gelirdi. Umarım gelirdi ve mutlu olurlardı. Onlar aşkın çiçeği ve aşkın gücüydü.
Kadın güzellik erkek ise güç.
Her şeyi yenen güç güzelliği yenilirdi.


Merhaba merhabaa. Uzun bir aradan sonra kısa bir bölümle geleyim dedim. Şartlar bunu el verdi kusura bakmayın, hala sınavlar var ve ben buraya minnak bir bölüm iliştirip kaçıyorum.

Ölüm Kokusu yayındadır. Bakmayı unutmayın.

Kocaman sevgiler saygılar. Her zaman mutlu olmanız dileğiyle…

Gökten Düşen Aşk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin