...2.Part ve Son Part...
Daniel elinde duran inciye bakarken Mary de şok olmuş gözlerle Daniel'a baktı. Daniel elindeki kolyeyi sımsıkı kavrayıp, tam Mary'den uzaklaşmaya başlamışken Mary Daniel'ın inci kolyeyi tutan elini kavradı ve bunun üzerine Daniel uzaklaşmayı bırakıp her zaman ki o ifadesiz haliyle Mary'e baktı.
Mary yaşadıklarına inanamıyordu, neden kolyesini koparmıştı ki ve bunu bile isteye yapmıştı. Bu yüzden mi attan inmesine yardımcı olmuştu, sırf kolyesini koparmak için? Adam o kadar dengesiz tavırlar sergiliyordu ki ne düşünmesi gerektiğini bilemedi. Bu adam şimdiden böyleyse bir ömür nasıl geçerdi? Kafası yine allak bullak olmasına rağmen:
-Neden? Diye sorabildi. Daniel aynı ifadesiz haliyle:
-Buna ihtiyacın yok! Yanıtını verdi. Bu sözler üzerine aşırı sinirlenen Mary:
-Neye ihtiyacım olup olmadığını sana sormayacağım kaldı ki bunu sen bilemezsin, daha yeni tanıştık. Dedi tek nefeste ve kolyeyi almaya çalıştı. Adamın elini açmayı başaramayınca, ona defalarca vurdu, yere itmeye çabaladı ama nafile bir uğraştı, adam hiç etkilenmeden önünde duvar gibi durmaya devam ediyordu. Kaba kuvvetle bu sorunu çözemeyeceğini anlayan Mary, güzellikle almak için adama ricada bulundu ama adam kolyeyi bırak, cevap bile vermemişti. Çaresizliğinden dolayı gözleri dolan Mary:
-Kolyeme ne yapacaksın? Diye sordu, bu daha çok kendi kendine gevelenme de denilebilirdi. Daniel omuzlarını silkip uzun süreden beri ilk defa kıza yanıt vererek:
-Sanırım göle atarım.
Mary gözyaşlarına hakim olamıyordu, İskoç için bu kadar önemsiz bir şeyse neden almıştı, Mary için ne kadar değerli olduğunu göremiyor muydu, nasıl bir adamdı bu böyle! Artık ağlaması şiddetlenmiş ve hıçkırıklarla bütünleşmişti.
Bir süre ağlamaya devam ettikten sonra Daniel boştaki eliyle omzunu tuttu, kız başını kaldırıp göz göze geldiklerinde adamın yüzünde bir şeyler değiştiğini gördü, eski ifadesiz, ruhsuz, duygusuz hali gitmiş yerine kıza acıyor gibi bir ifade gelmişti. Kızın gözlerinin içine baktı:
-Bu kadar üzülüyorsan göle atmayacağım ama sana geri de vermeyeceğim, anlaştık mı? Diye sordu. Mary kafası karışmış bir biçimde:
-Neden ben de kalamıyor? diye sordu, önlenemez bir şaşkınlıkla. Bu adamın bu kadar ani dönüş yapacağını beklememişti ama hala tam olarak neden böyle yaptığını, fikrini neden değiştirdiğini ya da kolyenin onda neden kalamadığını anlayamıyordu. Bu yüzden de daha fazla şey söylemeden İskoç'un bir açıklama yapmasını bekledi.
İskoç sadece; 'Bundan sonra senin ailen benim.' Dedi. Bu ne demekti şimdi! Onun bir ailesi zaten vardı, ikinciye ihtiyacı yoktu! Mary belki biraz daha açıklama yapar diye Daniel'a bakmayı sürdürdü, nitekim beklediği açıklama sonunda gelmişti:
-Bak bundan sonra geçmişe bir sünger çekmen gerekiyor, en azından uzunca bir süre. Bana, aileme, klanıma alışıncaya kadar, benimseyinceye kadar, bu benim ailem, benim klanım deyinceye kadar sana geçmişi hatırlatacak bir şey olmamalı. Elbiselerin bile benim için sorunken, bu kolyenin hayatının bir parçası olmasına izin veremem.
Mary hıçkırıkları durmuş, gözyaşlarını elinin tersiyle silmişti. Şimdi kim bilir ne kadar da berbat görünüyordu, şuanda aynasına bakabilmek çok isterdi doğrusu. Ama daha önemlisi Daniel duygusuz ya da algısı kıt değildi bunu anlamıştı, sadece işine nasıl geliyorsa öyle davranıyordu. Kendi doğruları vardı ve bu doğruları uygulayabilmek adına her şeyi yıkabiliyordu. O kolyenin Mary için ne kadar değerli olduğunu görüyor ama buna rağmen elinden almakta ya da boynundan koparmakta bir sıkıntı görmüyordu.
Mary en azından Daniel'da kalacak diye kendini biraz olsun teselli edebildi, eve vardıklarında ondan geri almanın bir yolunu bulacaktı. Çok garip diye düşündü bir an için daha görmediği bir yeri evi olarak kabul etmişti bile. Belki de Daniel kolyeyi kendisine en kısa sürede verirdi, klana çabuk alışacakmış gibi gelmişti bir an için ona.
Daniel elini omzundan çekip ağaçlıklara doğru yürümeye başladı, arkasından ilk başta tereddüt eden ama sonrasında ise peşinden gelmekte olan Mary vardı. Daniel bu kadar güçsüz olduğu için lanet etti, o kolyeyi göle atmak çok daha faydalı olacaktı, bunu kendisinden biliyordu. Hayatı boyunca geçmişe gizlice bağlı kalmıştı ve hala da devam ediyordu, bunun kendi karısına olmasını istemiyordu. Şimdi ise kolyeyi atmadığı için kalede bir yerlere saklaması gerekecekti çünkü gelinini biraz olsun anlayabilmişse bu konuda hiç pes etmeyeceğine emindi, kendisinin bir zamanlar yaptığı gibi!
Bir süre sessizlik içinde yürümeye devam ettiler. Sonunda da göl kenarına vardılar. Mary, Daniel'ın durduğunu farketmemiş hala etrafında yürürken ayağını çizen çalılara bakıp içinden küfrediyordu. Kocasının bu küfürleri duyup onu ahlaksız bir kadın olarak bilmesini istemediğinden ilk aşamada içinden küfretti ama gelecekte kocasını bunlara 'belki' alıştırabilirdi. Bir anda öyle sert bir şekilde yüzünü çarptı ki ağaca vurduğunu sandı, ne olduğunu anlayamamıştı. Yediği acıyla kocasının sırtına baktı. Kocasının bir odun kadar sağlam olduğunu biraz önce test ettiği için hiç şaşırmamıştı ama burnu acayip derece acımıştı. Burnunu ovarken kocasının duvar gibi sırtı görüş alanını tamamen kapladığından, arkasından kocasının baktığı yöne doğru baktı neden durduğunu anlamak için ve karşısında onu gördü.
<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskoç Gelin /Tamamlandı/
Historical Fiction#1 olarak tamamlandı^-^ Baron Jamison'un en büyük kızı Mary, İskoçya'nın en güçlü toprak sahiplerinden Ferguson klanının gelecek varisi Daniel'la evlenmek zorunda kalmıştır. Babasının borçlarına karşılık, kralın emriyle gerçekleştirilen bu evlilik...