Daniel, gece karanlığında elinde kılıcı gelecek olan avını hazır bir şekilde bekliyordu. Bu saatte topraklarında bu kadar rahat kimin dolaştığını çok merak etse de işini hızla bitirip kaleye dönme niyetindeydi. Zaten yorucu geçen bir günün üstüne bir de haydutları sorgulamakla hiç uğraşamazdı.
Ayın yansıttığı ışıkla bir süre etrafını kolaçan etti, sesin nereden geldiğini bilmesine rağmen başka yerden gelebilecek herhangi bir tehlikeye karşı hazırlıklı da olması gerekiyordu, bir tuzak olma ihtimali de vardı ve eğer bu bir tuzaksa buna yakalanmaya hiç niyeti yoktu.
Yaklaşan nal seslerini duydu, iki tane atın ona doğru hızla geldiğine emindi. Burayı çok fazla kişi bilmezdi, bilenlerde gelmezdi zaten. Burası Daniel'ın mabedi gibiydi ve topraklarında yaşayan kimse onu rahatsız etmek istemezdi. Bu yüzden de gelenlerin bu topraklardan olmadığına adı gibi emindi, tabi gelen kişi tahmin ettiği kişi değilse, Connor...
Baştan aklına arkadaşını getirmediği için pişmanlık duysa da Connor'ın göl kenarına yanında biri ile gelmeyeceğini biliyordu, arkadaşı olmama ihtimali çok yüksekti bu yüzden de merakla karşısına çıkıp kılıcının tadına bakacak şanslı kişiyi merakla beklemeye devam etti.
Rüzgar uğuldadı, kuşlar cıvıldadı, çalılar hareket etti ve nihayet merakla beklediği kişi ortaya çıktı, Connor. Arkadaşı atını yavaşlatırken, Daniel da yarı şaşkınlıkla kılıcını yere indirip arkadaşının atının önüne yatırdığı kadına baktı. Rüzgarda uçuşan saçlarından kim olduğunu çıkartmak zor değildi fakat buna inanmak istemiyordu. Connor'a meraklı bir bakış attı ve atın yanına ilerledi. Arkadaşı kendi atına başka bir at daha bağlamıştı ve gelirken onu da peşlerinde getirmişlerdi lakin Daniel'ın şuanda atla ilgilenecek durumu yoktu. Karısını attan çok da kibar olmayan bir şekilde indirip kucağına aldı, göle doğru yürümeye başladı. Arkasından da Connor'ın attan atlayıp peşinden gelmesini dinledi. Göl kenarına geldiğinde yere oturdu ve ay ışığı altında baygın yatan karısına baktı, o kadar güzel görünüyordu ki! Geçmişte onu ilk öptüğü, ilk sarıldıkları, ilk mutlu olduğu anları düşündü; bu kadın onun için neydi bir ceza mı yoksa bir lütuf mu? Şu an için cezaya daha yakın hissetse de hislerini bir süre daha kendine saklamaya, kimseyle paylaşmamaya niyetliydi.
Connor karşısına geçip oturdu, ayın vurduğu ışık solgun yüzüne vuruyor onu daha da yorgun gösteriyordu. Daniel karısının yaralanmadığını sadece bayıldığını bilmesine rağmen onu neyin bu hale getirdiğini merak da etmiyor değildi. Connor'ın ona olanları anlatacağı zamanı sabırsızlıkla beklemeye koyuldu, bu sırada ise gözleri hala karısındaydı. Her an uyanır düşüncesiyle ondan gözlerini bir an olsun ayırmak istemiyor fakat gözlerini açıp da kocasının kucağında kendisini görünce ne tepki vereceğini de deli gibi merak ediyordu. Ya onun kucağında olmak istemeyip kalkmak için diretirse hem de arkadaşının yanında! O zaman nasıl bir tepki vermeliydi, son birkaç gün içerisinde o kadar çok şey yaşamışlardı ki ne diyeceğini ne yapması gerektiğini o da bilmiyordu, belki de arkadaşından yardım almalıydı!
Connor biraz öksürüp ilgiyi üstüne çekince Daniel da istemsizce gözlerini karısından ayırıp arkadaşına baktı. İçinden hemen bitirmesini dilerken Connor:
-Yanında kimse olmadan kaleden ayrıldı, ben de merak edip peşinden gittim. Dedi ve sustu. Daniel tek kaşını kaldırıp:
-Harika ama bu neden bu halde olduğunu açıklamıyor, ne dersin dostum. Diye imalı bir cevap verince Connor hafifçe gülümseyerek:
-Uzunca bir süre takip ettim, peşinden gittiğimi anlamadı bile. Ne yapacağını merak ettiğim için de sesimi çıkartmadım. Neyse, bayağı ilerledikten sonra beni farketti ve kaçmaya çalıştı. Sonrasında da korkudan bayıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskoç Gelin /Tamamlandı/
Historical Fiction#1 olarak tamamlandı^-^ Baron Jamison'un en büyük kızı Mary, İskoçya'nın en güçlü toprak sahiplerinden Ferguson klanının gelecek varisi Daniel'la evlenmek zorunda kalmıştır. Babasının borçlarına karşılık, kralın emriyle gerçekleştirilen bu evlilik...